Monthly Archives: October 2013

Kadınlar ne ister?

Shere Hite’ın erkek cinselliğiyle ilgili 1981’de tamamladığı bir araştırması var. Kompoziyon tipi anket yöntemi kullanarak yapılan araştırmada erkeklere 170 civarında soru yöneltiliyor.

Yanıt veren bir kişi, şöyle bir laf etmiş: “It is remarkable how much men think they know what a woman needs without asking her.” [906. sayfa]are you ok

Yani diyor ki “Erkeklerin, kadının neye ihtiyacı olduğunu ona sormadan da gayet iyi bildiklerini düşünmeleri ne acayip.”

Doğru hatırlıyorsam bu yorum “kadınlarla seks” başlığı altındaki bir soruya cevaben yazılmış. Öyle değilse bile, ben öyleymiş gibi yapacağım. Çünkü bugün kadınların ne istediği hakkında zerre fikrim olmadığından bahsetmek istiyorum.

Aman diyeyim, buradan “Kadınlar anlaşılamaz varlıklardır.” gibi klişeler çıkarmayın. Çok somut bir şey söylüyorum: Sevişirken, sevişmeye başlarken veya sevişmeyi sonlandırırken, karşımdaki kadının neden hoşlandığını ve ne zaman rahatsız olduğunu anlayamıyorum.

Doğru anda doğru yerde olmak diye bir şey var ya. Sevişirken sıklıkla aklıma geliyor o. Çünkü ya zamanlamamdan ya da yapmakta olduğum şeyden şüpheye düşüyorum.

Obama disappointed (in me?)

Obama disappointed (in me?)

Fazla mı hızlı gidiyorum, fazla ısrarcı mı oluyorum, sıkıcı ölçüde yavaş mı gidiyorum? (Burada “gitmek” geniş bir anlamda, öpüşmekten okşamaya ve (karşılıklı) oral sekse kadar birçok faaliyeti anlatıyor.) Hadi diyelim o anda yapmakta olduğum bir şeyden hoşlandığı sonucuna vardım bir şekilde, iyi ama yapmaya devam etmem gerektiği sonucu çıkmaz ki bundan. Ve nihayet: Onu tatmin ediyor muyum?? Yoksa her şey “idare edilen” bir hayal kırıklığı mı? Gerçi, benimle ilgili kırılacak herhangi bir hayali olduğunu düşünmek için bile bir sebep yok ya, neyse.

Üstelik kafa karışıklığım çift yönlü çalışıyor: Bu dokunuşla ne demek istedi? Bir şey demek istedi mi? Acaba açıkça verdiği ve benim kaçırdığım bir mesaj oldu mu? Ve nihayet: Acaba bu yaptığını kendi hoşuna gittiği için mi yapıyor yoksa benim hoşuma gittiğini düşündüğü için mi yapıyor?? (Buna kimi hassas okşamalardan oral sekse ve çeşitli “pozisyon”lara kadar birçok örnek verebilirim.)

mesela

mesela

Benim özgüven sorunum olduğunu söyleyip meseleyi çözebiliriz belki. Ama bu bir çözüm mü emin değilim. Sonuçta, o anki performanısımı daha önceki deneyimlerimle ya da başka insanlarla kıyaslayıp da telaşa düşüyor değilim. Dikkat ederseniz ortada hiçbir kıyaslama yok. Zaten mesele (en azından bu yazı için) “erkekliğimi ispat etmek” falan değil. Karşımdaki insanın keyif aldığına emin olmak ve ona keyif vermenin yollarını bilmek istiyorum. Olay bundan ibaret.

Aklıma gelen en bencil yorumla, partnerime “Yine bekleriz.” mesajı vermek istiyor olabilirim: Yaşadığımız cinselliğin onun açısından güzel bir deneyim olmasını (ve tekrarını istemesini) istemekte çok da büyük bir sorun yok sanırım.i always do

Sorunumu açık ve net bir biçimde ortaya koyduğuma göre şimdi “diğer insanlar”ın sorunu çözmek için ne yapabileceği konusunda ahkam kesebilirim. (Kendi sorunumu kendim çözecek değilim herhalde.)

Bir kere şunda anlaşmak lazım: 1) Partnerimin ne istediğini ve ne hissettiğini anlamıyorum, ya da en azından anladığımı hissetmiyorum. 2) Partnerimin ne hissettiğini ve ne istediğini bilmeyi çok önemsiyorum.

Şimdiye kadar söylediklerimde olabilir ama bu iki madde açısından yalnız olmadığımı sanıyorum.

Birbirinden tuhaf yöntemler denedim, hepsi de bir miktar yararıma bir miktar zararıma oldu. Bunlar arasında, sevişme esnasında kısa yönlendirmeler halinde konuşmak (“İyi hissediyorum.”, “Boşver şimdi onu, buraya gel.” vb), sevişmenin ardından konuşmak (“Son yaptığın çok hoşuma gitti.”, “O denediğimle ilgili ne hissettin?” vb.) ve hatta sevişmeden önce konuşmak (Buna örnek vermeye utandım şimdi.) var. En çok işime yarayan yöntem, kendi orgazmımı ikincil ve hatta opsiyonel bir mesele olarak kabul ederek sevişmek oldu. Özellikle ilk kez seviştiğim insanlarlayken bu, onların tepkilerine odaklanmamı kolaylaştırdı.demotivational

Son olarak, eğer partnerinizin benim gibi beceriksizin teki olduğundan şüpheleniyorsanız, size önerim yatakta (ya da her neredeyse) iletişim kurmanız. Bunu illa ki sözlü olarak yapmanıza gerek yok tabii ki. Konuşmanın yanı sıra, onu eliniz ve/veya bedeninizle yönlendirebilir, yaptıklarına sesli olarak tepki verebilirsiniz. Eğer hödüğün teki değilse belki bu mesajlardan bazılarını alacaktır ve kim bilir belki de zamanla sizin ihtiyaçlarınızı daha iyi anlamaya başlayacaktır.

Bana sorarsanız, partnerimi daha iyi anlıyor muyum bilemem, ama yukarıda saydığım bütün yöntemlerin benim daha rahat hissetmemi sağladığı kesin.

Başlarken bahsettiğim kitabın Türkçe çevirisi yok. İngilizce künyesi şöyle:
The Hite Report on Male Sexuality ; Shere Hite ; Alfred A.Knopf, New York, 1981; 1129 sayfa.

Dans ile sevişmek arasındaki fark nedir?

Soruyu tersten sorup sansasyonel manşet furyasına katılmış olabilirim, evet. Ama gerçekten de dans ile sevişmek arasında bolca ortak nokta olduğunu düşünüyorum.

Genellikle dans deyince aklımıza belirli adımların ve figürlerin taklit edildiği performanslar gelir. Oysa örneğin “çağdaş dans” denilen pratikle cinsellik arasında çok net bir ayrım yapmak öyle kolay değil – en azından benim için.

Seksi penetrasyonla sınırlayıp işin içinden çıkmayı deneyebilirsiniz. Ben böyle bir şey yapamayacağım. Seksle ilgili geniş bir görüşüm olmasına gerek de yok, ortada basit bir gerçeklik var: Dans eylemini cinsel buluyorum. Aldığım hazzı cinsellikten aldığım hazdan ayırt etmemi sağlayacak manalı bir fark görmüyorum.dance and love

Önce iki not düşeyim:

Birçok masturbasyonumun aksine, yalnızken dans ettiğimde duyularıma daha çok hitap ediyorum, bedenime bir bütün olarak odaklanıyorum, ve -bak bu enteresan- yorulana kadar devam ediyorum.

– Partnerli sevişmelerime müzik tayin edebiliyorum ve ediyorum da. Yani, yaşadığım bir cinsel deneyimi ifade etmenin en kolay yolu, onu bir şarkıyla eşleştirmek oluyor. Tersi de doğru: Yeni dinlediğim ve beni etkileyen bir şarkı geçmişteki bir cinsel deneyimi çağrıştırabildiği gibi, şarkıyı sevişmeyi hayal ettiğim birine de yakıştırabiliyorum. (“Fon müziği” gibi, hatta o sevişmenin “soundtrack”i gibi düşünün.)

Bu notları düşmemin sebebi, benim açımdan gerçekten ortada bir “problematik” olduğunu göstermek. Devam edelim, birazdan buna döneceğim.

Partnerli seksle partnerli dansı kıyaslamaya çalışayım: Karşımdaki kişiye olduğu kadar kendi bedensel hazzıma da odaklıyım. Birbirimizi kişisel mahremiyet alanlarımıza kabul ediyoruz. Genellikle sözlü olmayan bir iletişim kuruyoruz partnerimle; “uyum”, “fazla ileri gitmemek” vb. yine tanımlı. (Üstelik “sınırlar” daha belirgin, bu bir ölçüde kolaylık bile sağlıyor.)

poledanceDikkat ederseniz direk dansı veya “dirty dance” gibi doğrudan erotizmle ilişkilendirilen örnekler vermemeye özen gösteriyorum. Mesele dansın türü değil. (Nasıl ki mesele seks pozisyonları da değilse.)

Ve fakat, sorunu görüyor musunuz? Dans, genellikle Latin danslarında olduğu gibi sadece teknikten ve dış estetikten ibaret bile olsa, çoğunlukla seks de öyle değil mi? Neredeyse herkesin takip ettiği “adımlar” yok mu sekste de? (Sırasıyla, okşama, öpüşme, elle uyarma, oral seks, penetrasyon, boşalma gibi mesela?)

“Problematik”e dönebiliriz.

Seksin aksine, dans etmek toplumsal olarak daha kabul gören bir etkinlik. Bir barda herhangi bir arkadaşınızla dans edebilirsiniz. Aynı anda birden fazla insanla dans edebilirsiniz. Dans hakkında ulu orta konuşabilirsiniz. Dans kursuna gidebilir, dans kursu verebilirsiniz.dirty-dancing

Dansı romantik bağlamından kopararak meseleyi kökten çözmeyi deneyebiliriz. Ama aynısı seks için de geçerli değil mi? Hatta sanki seks için daha da geçerli: Dans biyolojik bir ihtiyaç değil, ya da en azından seks kadar temel bir ihtiyaç değil.

Seksi romantik bağlamından bağımsız, fiziksel bir faaliyet olarak görmekle benim kategorik bir sorunum yok. Ama içime sinen, dansı da seksi de romantik yüküyle kabul etmek ve sosyal hayatın bir parçası olarak verili almak.

Bu da bizi “problematik”ten “problem”e getiriyor: Dans ettiğim insanlara, bu etkinliğin “öylesine” olmadığını ve benim için bir şeyler ifade ettiğini açıklayabilmek, ama bunu yaparken ortamı dramatize etmemek. (Evet, dans ederken erotik ve cinsel bir haz alıyorum, ama dans etmek istediğim insanlarla bir ömür paylaşmak istiyor da değilim.)

Aynı anda hem “normal” olarak (yani normların sınırları içinde) dans edip hem de karşımdaki insana dürüst davranabildiğim bir çözüm gelmiyor aklıma.

Zaten yapageldiğimiz bir şeye sırf ben “sekstir” dedim diye karşımdaki insanın kendini topyekun çekmesi tuhaf olduğu kadar da gerçek. (Evet, bu aynen böylece başıma geldi.)

Şimdi bunu romantik bir haz aldığınız herhangi başka bir şeye uygulayın. Şarap içmek? Güneşin batışını seyretmek? Sizi çok heyecanlandıran bir konuda sohbet etmek? Dertleşmek?

Evet, kafam karışık.

is this sex

İlk cinsel deneyimim

İlk öpüşmesinin ortasında duraklayıp “İlk kez öpüşüyorum ben.” demiş ve sonra da bu bilgiyi vermiş olmanın rahatlığıyla öpüşmeye devam etmiş bir insanın deneyimlerini okuyorsunuz. Dolayısıyla, bir başkasıyla yaşadığım ilk cinsel deneyimi anlatmaya kalksam sayfalar sayfalar süreceği aşikar. Ben şimdi “çocukluğuma gidip” kendi başıma yaşadığım ilk cinsel deneyimleri anlatayım.

Dün ne yemek yediğini bilmeyen insanın the ilk cinsel deneyimini hatırlamasına imkan yok. Ben daha ziyade ortaokul hazırlıkta ergenliğe bodozlama girişimle beraber cinselliğimi keşfetme sürecimi anlatayım diyorum. Düşündükçe yüzüm kızarıyor aslında ama yüzüme bir gülümseme de yayılmıyor değil.

Kadınların cinsel organının nerede olduğunu biliyordum yaklaşık olarak, bu tamam. Esasında şekli hakkında da bir fikrim vardı. Fen dersinde cinsel organlarla ilgili bir ünite vardı. Tam hatırlamıyorum ama kafemalereproductiveVagina Anatomybaca yandaki iki şekildeki gibi bir şeyler öğrenmiştik.

Eğer gerçek dünyada hiç vajina görmediyseniz iç organları detaylıca tarif eden bu şekiller pek yardımcı olmayabilir.

Bilmiyorum benden başka kimse aynı kafa karışıklığını yaşadı mı, ama şunlara dikkatinizi çekerim:

Bu şekillere bakarak vajinanın bedenin neresinde olduğunu anlamanız kolay değil. Ben gerçekte olduğundan daha yukarıda hayal etmiştim. Yani cinsellik için kadının bacaklarını açmasına hiç gerek yoktu benim hayallerimde. (Hangi pozisyonları hayal ettiğimi ise malesef hiç hatırlamıyorum.)

– Ayrıca bu çizimler vajinanın dışarıdan şeklinin nasıl olduğuna dair de hiçbir şey söylemiyor. Benim ilk aklıma gelen (ve neredeyse bir sene kadar hayallerimi idare eden) fikir, penisin gireceği şekilde yuvarlak bir delikti. Bu deliğin şekli şemali hakkında çok fikir yürütmemiş olduğumu kabul etmeliyim. Zaten kızların yüzlerini ve bacaklarını hayal etmek tahrik olmaya yetiyordu, penetrasyon üzerine pek kafa yormamıştım.

Böylece, 18 yaşında insanların da öğrencilik yaptığı bir okulda (o zamanlar ilköğretim 8 yıl değildi, böylece liselerde ortaokul ve lise eğitimi veriliyordu) ergenliğe girmiştim ve cinsellik el şakalarından küfürlere kadar hayatın normal bir parçası olmuştu.

Cinsel faaliyetim, cinsel organımı yatağa sürterek keyif aldığımı fark etmemle başladı. Sınıftaki, mahalledeki, okuldaki kızları birer birer değerlendiriyor, hoşuma gidenleri hayal ederek yatağa veya yastığa sürtünüyordum. Geriye dönük olarak o günleri düşündüğümde ilginç anekdot olarak şunlar geliyor aklıma:

* Çok tuhaf. Aylarca (belki bir yıldan daha uzun bir süre) hiç ellerimi kullanmadan masturbasyon yaptım. Sürtünme gayet yeterliydi, üstelik krem/sabun vb. teknolojileri akıl etmediğim için elimi kullanmak canımı yakıyordu. Bununla bağlantılı olarak:

* O gün “zevk suyu” dediğimiz (bilimsel olarak ne dendiğini – nedense – hiç merak etmemiş olduğum) sıvının boşalmasını takiben zaman içinde spermin oluşumunu net bir şekilde gözlemleme imkanım oldu. Bu üsttekiyle bağlantılı, çünkü iç çamaşırımlayken sperm gelmeye başladığı zaman (her masturbasyon bir donu kirletmeye mal olamayacağına göre) artık olay teknik olarak basit bir “şeyimle oynuyorum”un ötesinde komplikasyonlara yol açmıştı. [mesela bkz. Masturbasyon çok meşakkatli bir şeydir.]

* Farklı bir görüntüde de olsa bugün bile devam eden enteresan bir izlek dikkatimi çekiyor. (Aslında yazıya da bunu anlatmak için başladım.) Önce hatırlayalım: Masturbasyon sürtünmeden ibaretti, bir noktada bir deliğe girileceğini biliyordum ama bu deliğin şekli hakkında pek az şey biliyordum. Bu durumda cinsellik hayalim de dokunma, okşaşma, öpüşme, sürtünme ve en sonunda bir tür (tam anlamadığım ama gerçekleşmesini by default verili kabul ettiğim) penetrasyondan ibaretti. Dikkat ediyorum da, penetrasyon boşalmaya çok yakın devreye giren bir olaydı.

Ay konuya gelemedim bir türlü. Enteresan izlek dediğim şu: Karakterini beğenmediğim, ukala, bencil ve şımarık olup buna rağmen bedenini çekici bulduğum kızlar vardı. Ve bu kızlarla penetrasyonun benim canımı yakacağına dair bir önkabulüm vardı. Fiziksel bir acıyı kast ediyorum. Darlık, batma vb. hisler anımsıyorum bu masturbasyon deneyimlerinden.

Üstelik tersi de doğruydu. Hiç popüler ve “güzel” olmayan kızların da eğer beğendiğim bir yanları varsa bunun sevişmeye yansıyacağını düşünüyordum. (Tekrar edeyim: Fiziksel olarak yansıyacağını.)

Bunu bugün, saçma sapan bir yorum yapıp muhabbetin içine eden kadınların, tahrik olmuşsam onu da aynı anda yok etmeleriyle eşleştiriyorum. (Dindar ve/veya muhafakar çıktıklarında, solculara sağdan sağdan laf sokmaya çalıştıklarında veya çok kötü bir filmi övdüklerinde olabiliyor bu mesela.) Cinsellikten alınan (daha doğrusu almayı beklediğim) fiziksel zevki karakterle ilişkilendirmiştim.

Bu son dediğimle alttan altta “Ay ne hassasmışım bak ta o yaştan” mesajı vermek değil amacım. Bir bakıma, bugün açıktan çekici bulduğum kadınların aslında beden ölçüleri sağlamaktan çok daha öte (fazla değil, öte) bir anlamı olduğunu söylemiş oluyorum galiba. Bu kadınların içini rahatlatır mı bilemem, ama benim içimi rahatlatıyor gayet.

Lafı daha fazla uzatmadan, sırf aklıma geldi diye biraz dağılıp yazmak üzereyken başka yazıya ertelediğim konuları da söyleyeyim de en azından kendime bir not olarak burada dursun: Bir başkasıyla ilk cinsel deneyimim, ilk penetrasyon deneyimim, ilk cinsellik eğitimim ve pornografik materyallerle ilk karşılaşmam.

Evet, porno izliyorum: Kamusal alan

Evet, porno izliyorum, izliyoruz. “Neden” porno izlediğim sorusunu felsefi olarak yanıtlamak için ve yanıtlamadan önce, “tam olarak neyi” neden izlediğimi düşünmek istiyorum. Porno diye genel bir soyutlama yapmak hiç pratik değil zira.

Daha  önce, amatör çekimleri, onlarda (hem iyi hem de kötü anlamda) kendimi gördüğüm için izlediğimi anlatmıştım. Onu yayınladıktan sonra, amatör çekimlere kıyasla daha sık izlediğim başka kategoriler olduğunu fark ettim.

public spaceBunlar içinde önemli bir yer tutanı kamusal alandaki çekimler. Bu kamusal alan dediğim elbette yapay olabilir. Dandik stüdyonuza bir tahta iki sandalye bir de masa koyarsınız, olay sınıfta gerçekleşiyormuş gibi bir hikaye uydurursunuz. Ya da ne bileyim, bir spor salonu kiralar çekimi orada yaparsınız.

Ben bu videolarla kendimi özdeşleştiremiyorum. Ortamdaki herkesin oyuncu olduğu (hem de ne kötü oyuncular yarabbim), arkada iki dambıl var diye kendimizi spor salonunda hissetmemiz gereken ama nedense başka hiç kimsenin bulunmadığı stüdyoda iki kelimeyi bir araya getiremeyen kadın ve erkekler tüm heyecanımın içine edebiliyorlar.

getreadyAsıl ilgimi çeken, gerçekten kamusal alanda ve gerçekten “halk” tarafından görülme ihtimali olacak şekilde sevişenler. Yani şehir içindeki parklarda, kumsalda, otobüs durağında, trende, üstgeçitte vb. yapılan çekimler.

Bir kere, bunu ben yapamam (çoook büyük ihtimalle). Yani hem yapabilirim (bu videoların bir kısmı amatör oluyor zaten), hem de yapamam. Ama yapabilmeyi isterdim. İkincisi, ben kendimle ilgili cesaretimi toplasam bile, bunu değil kabul edecek, bahsi açabileceğim bir kadın dahi tanımıyorum. Yani yine yapamam.

Böylece bu durum özelinde porno bana gerçek dünyada sahip ol(a)madığım bir deneyim yaşatmış oluyor.

Üstelik, stüdyonun aksine, mekanla ve durumla özdeşleşebilirim. Mahallemde veya gezmeye gittiğim herhangi bir yerde kendimi ve çekici bulduğum bir kadını sevişirken hayal edebilirim. Hem, kamusal alan çekimlerinde olayın telaşından dolayı oyuncular da rol kesmekle uğraşmıyorlar. Ses kesik gelebiliyor. Birinin geldiğini fark edip apar topar giyinmek zorunda kalabiliyorlar. Ve en önemlisi, oyuncuların “heyecanlandıklarını” hissediyorum. Zevk aldıklarıyla ilgili rol yapabilirler, ama yakalanma tehlikesinin heyecanı gerçek oluyor; karşımdakilerin gerçek insanlar olduğunu fark edebiliyorum. (Örneğin, anlamsızca gülmeye başlıyorlar.)

Bu yazıya ilham olan bugün yaşadığım kısacık bir sahneyi anlatıp lafı toparlamaya çalışayım. Bugün bir çifti ağaçların altında ateşli bir biçimde sarılıp öpüşürken gördüm. Ortada sıradan bir dizide gördüklerimizden fazlası yoktu, en nihayetinde zaten ayaktaydılar ve birbirilerine dokunarak öpüşüyorlardı. Tabii, diziden farklı olarak, bu çiftin heyecanı rahatlıkla fark edilebiliyordu.

Buraya kadar ilginç bir şey yok. Asıl hikaye şimdi başlıyor: Ben ne yapacağımı şaşırdım. Kadın da erkek de fiziksel olarak güzellerdi, sahne ayrıca ateşliydi ve ben de onları seyretmek istiyordum. Ama seyretmemem gerektiğine dair garip bir düwatchingyourtü vardı içimde. Evet, dik dik bakarsam rahatsız olabilirlerdi belki, ama mahremiyet arayışında olmadıkları da kesindi. Acaba olumlayarak bakmanın bir yolunu bulabilir miydim? Öpüşmekte olan biriyle göz göze geldiğinde böyle bir mesajı sadece bakışlarınla vermek mümkün mü ki? Tüm bunları düşünerek yanlarından geçtim gittim. Çok bir şey seyretmemiş oldum. (Sonradan kadının yüzünü görünce de pek pişman olmadım.)

Epi topu on saniye süren bu olay, kendi kamusal alan fantezilerime odaklanmamı sağladı.

Amatör çekimlerle ilgili olan önceki yazıyı pornonun bir ihtiyaç olduğunu söyleyerek sonlandırmıştım. Orada gerçek dünyada başka insanların cinsel deneyimlerini hiç konuşmuyor olduğumuz için pornonun böyle bir somut ihtiyacımı karşıladığını söylemiştim.

Bu yazı, aynı konuya başka bir boyut katıyor: Etrafımdaki insanlarla cinsellik konusunda açık da olsak bile, porno bana kendimin ve/veya partnerimin medeni cesareti(miz) olmadığı için gerçekleştiremediğim bir cinsel deneyim ve hayalgücü sağlıyor. Yani, dünyanın en özgürlükçü arkadaş çevresine bile sahip olsam, pornoya olan ihtiyacım ortadan kalkmayacak – ya da en azından “kamusal alan” kategorisine.

Masturbasyon çok meşakkatli bir şeydir.

Kadın cinselliğini açık ara erkek cinselliğine tercih ederim.

Bundan kastım heteroseksüellik değil. Bak ne anlatacağım bugün.getready

Kendi cinsel organlarımı gayet çirkin bulurum. Ne idüğü belirsiz bir et parçasına eklenmiş iki buruşuk torbayı, akıllı tasarımın falan olmadığına ispat sayabilirim.

Dahası, kendi cinsellik deneyimimden de hiç memnun değilim. Bunu da sadece bir başkasıyla sevişmeyi kast ederek söylemiyorum. Bana masturbasyon kadar zahmet veren çok az şey var.

Bir kere, iç çamaşırının üzerinden okşamak falan keyifli ama bir noktada doğrudan deriyle temas etmek gerekiyor (giysilerin üzerine boşalmak kadar ziyan bir şey yok) ve bunu çıplak elle yapmak canımı yakıyor. Mutlaka krem ya da sabun kullanıyorum. Komplikasyonlar burada başlıyor. Ve artarak devam ediyor.

Boşalmak tam bir baş belası. Odamda bir şey izlerken boşalmak istiyorsam, ortalık batmasın diye sürekli tetikte olurum. Bir seçenek, dört bir yanı peçeteyle çevirmek olabilir, ki bu da tüm keyfin içine ediyor. Başka bir seçenek ise çok heyecanlanana kadar odamda durup sonra tuvalete gitmek. Genellikle yaptığım da bu oluyor. Klozete ters oturarak ya da duşta boşalıyorum.

Ama bu da sandığınız kadar kolay değil. Hele ki evde başka insanlar varsa, odada masturbasyona başlayıp sonra banyoda bitiremezsiniz: Kremli penisin üstüne donumu geçireceksem tüm bu tuvalete gitme olayına ne gerek var?challenge

İlk uyarılmamı kıyafetlerimin üstünden yapıyorum diyelim. Penis dediğin kaset çalar değil ki Pause’a basıp sonra kaldığın yerden devam edesin. Üstelik sorun sadece zaman değil. Ereksiyon halinde koridorun öteki ucuna yürümek, belki geçerken ev arkadaşlarına selam vermek vb. bir dünya dikkat dağıtıcı unsur var.

Dertler tuvalete girmekle bitmiyor. İster duşu ister klozeti kullanayım, son derece rahatsız ve gerçek dünyada simüle edilemeyecek pozisyonlarda devam etmek gerekiyor: Duşta genelde ayakta oluyorum ve kendi ayaklarıma boşalmaktan kaçınmak için şekilden şekile giriyorum; klozete ters oturduğum durumda da tabii ki klozetin içine doğru boşalabilmek için çaba sarf etmek gerekiyor.

Masturbasyon yaparken hayal ettiğim kadın arkadaşlarım, darılıp güceneceklerine,  kendileri için çektiğim onca çileyi takdir etseler keşke.

Boşaldıktan sonra her şey bitti sanıyorsunuz, değil mi? Öyle olsa, masturbasyon yerine bir partnerle sevişsem, bütün mesele odamda çözülürdü, öyle değil mi? (Seyrek de olsa, bazen masturbasyon yaparken prezervatif taktığımı da buradan itiraf edeyim. Ama artık bana biraz olsun hak verirsiniz sanırım.)knock first

Oysa daha yeni başlıyoruz. Üstelik şimdi rahatlamış bir durumda olduğumdan, her şey iyice sinir bozucu hale geliyor.

Öncelikle, temizlenmek lazım. Eğer sabun kullandıysam pek sorun yok, ama biraz fazla konfor için krem kullandıysam, temizlenme dediğin en az beş dakika sürer. Tüm bedenimi ıslatmak pahasına duşa girebilirim, veya akrobatik marifetler pahasına lavaboyu kullanabilirim.

Burada bir parantez açıp misafirlikte başıma gelen tuhaf bir olayı anlatayım. Sarkıntılık etmek istemediğim ama çok da çekici bulduğum bir arkadaşımın evinde, “Zaten saçmalıyorum, bari bunda hormonların etkisini azaltayım biraz.” diye düşünüp tuvalette masturbasyon yapmıştım. Eğlence bundan sonra başladı: Eğer duşta temizlenmeye kalkarsam, tüm vücudum ıslanacak, kurulanmak bir dert olacaktı. Demek ki lavaboda temizlenmeliydim. Ama bakalım lavabo da bunu istiyor muydu? Cinsel organınızı (yumurtalıklar dahil) biraz yüksekçe bir lavaboda temizlemeye çalışın, Peter Sellers’in Parti filminden beter eder insanı. Neyse ki tuvalete girerken göstere göstere yanıma bir okuma kitabı almıştım da, uzun yokluğum şüphe uyandırmadı. Kendi yaşadığım evde böyle sürprizler olmuyor neyse ki.masturbating elephant

Sonra bakalım bedenim için kullanabileceğim bir havlu var mı tuvalette. Yoksa tuvalet kağıdıyla cebelleşilecek demektir. (Bir kez deneyin, küçük parçalar halinde penisinize yapışan tuvalet kağıdı sizi de cinsellikten soğutacak mı merak ediyorum.)

Eğer biriyle sevişip sonra temizlenmek üzere tuvalete/duşa gittiysem (Prezervatifle koridoru nasıl geçtim? Neyse uzatmayayım.) , prezervatifi çıkarırken dikkatli olmak lazım. Sevişirken hiç sorun çıkarmayıp boşaldığım andan itibaren sıkmaya başlayan bu plastik parçasının içi olduğu gibi etrafı da yapış yapıştır. Çıkarıp çöpe atarken, o anda fark etmediğiniz ama bir ay sonra ev arkadaşınızın (ya da annenizin?) fark edeceği şekilde oraya buraya damlalar halinde iz bırakma telaşındadır. Ben şu yöntemi geliştirdim: Klozetin önünde prezervatifi çıkarıyorum, bir peçeteye sarıp çöpe atıyorum; ardından biraz daha peçete alıp penisimin altında tutarak lavaboya gidiyor ve temizleniyorum.clothed

Anladığım kadarıyla insanlar olayı şöyle çözüyor: Ortalığın batmasına pek aldırış etmeden işini gör, sonra kısa bir temizlik yaparsın olur biter. Darılmaca gücenmece yok, ama ben erkeklerin odalarına girdim hayatımda, hiç de öyle haftada iki-üç kez temizleniyormuş gibi görünmüyorlardı.

İtiraf ediyorum. Bazen, acaba Katolik bir kadınla evlensem de tüm masturbasyonda taşeronlaşmaya mı gitsem demiyor değilim. Umarım çok kolay bir yolu vardır da ben enayiliğimden dolayı bilememişimdir. Eğer tüm erkekler benzeri dertlerden muzraripse vaziyet pek fena.

 

Tuvaletin kapısını neden kapattım?

İlk kez, tuvaletteyken kapıyı kapatma mecburiyeti hissetmeyen bir kadınla karşılaştım. Tuhaf bir sahneydi:

Bir şey konuşuyoruz. Bir yandan da evde oradan oraya yürüyoruz, şimdi hatırlamıyorum tam ama galiba sofrayı mı kuruyoruz ne. Lafı bölüp “Ay dur ben tuvalete gideyim.” demek yerine, zaten sadece işeyeceği için, tuvalete girip klozete oturdu. Ben de gayri ihtiyari başımı  çevirdim ve kapıyı azıcık örttüm. letsgothere

Ve tam kapıyı örterken, yaptığımın farkına vardım. Sonraki yarım saat kendi kendime bunu düşündüm durdum.

– Benim yapmadığım bir şey değildi yaptığı.

– Benim yapmaktan utandığım bir şey de değildi.

– Dahası, kapıyı kapatmamak için gayet somut bir gerekçesi vardı: Sohbeti bölmemek.

Benim kapıyı kapatmak için somut gerekçem neydi?

İlk anda, muhafazakarlığı kendime yediremediğimden, hijyeni gerekçe gösterecek oldum. Ama, sadece işeyecekti, kimse de tutup o çişin klozette duracağı otuz saniyenin iki metre ötede duran biri için bir hijyen sorunu yarattığını iddia edemez. Üstelik erkekler de sadece işeyecekleri zaman kapıyı açık bırakıyorlar ve bununla bir sorunum yok. (Kamuya açık tuvaletlerde pisuvarlar zaten kapalı kapılar ardında bile olmuyor.)toilet

Bence ikinci bahanem ilkinden daha komik: Ben kapısı tam kapanmayan tuvaletlerde rahat edemediğim için (evet, bu yüzden pisuvar kullanamıyorum bu yaşımda), başka insanlara da aynı varsayımla davranıyordum. Dürüst olmak gerekirse, bu bahane beni birkaç gün idare etti. Sonra tabii ki, bunun başımı çevirmiş olmamla alakası olmadığını kabullenmek zorunda kaldım.

Sonuçta, aynı sahne tekrar yaşanmadı şimdiye kadar.

Tekrarlansa ne yaparsın derseniz, mutlaka olayları akışına bırakacağımı falan söylerim. Ama gerçekten tekrarlansa, en iyi ihtimalle, sohbete devam ederim ama kendimi de garip hissederim konuşurken.

Sahi, tuvaletin kapısını neden kapattım?