Daily Archives: July 1, 2022

Empati ve cinsellik

Partnerinin ses çıkarması, hırıldaması falan hoşuna gidiyor mu? Çığlık mığlık gibi porno taklidi şeyleri demiyorum. Daha insani, ne bileyim nefesinin hızlanması veya kaslarının gerilmesi gibi şeyleri kast ediyorum.

Soruyorum ama, benim yanıtım hazır. Hatta bak yanıtı 2014’te vermişim, sonra bir de utanmadan seçilmiş yazılar kutusuna koymuşum. Başka yazı okumana gerek yok: yanıtım evet.

Ama aslında yanıtım tam o kadar Evet olmayabilir. Biraz zor olacak anlatmam, ama tane tane anlatmayı denersem belki becerebilirim. Durum şu durum:

Benim yaptığım ve benim hoşuma giden ve beni heyecanlandıran bir etkinlik bulalım. Bak şu güzel. Ben üstteyim; aynadan her ikimizin de bedenlerimizi tamamen görebiliyorum; sol kolumun dirsek içiyle partnerimin bir bacağını kaldırmışım. (Daha yazarken bile heyecanlandım ayol. Sükunetimizi koruyalım lütfen, ciddi bir blog bu, sululuğa yer yok.) Bu pozisyondayız ve yavaş ritmik hareketlerle sevişiyoruz. Penetrasyona gerek bile yok, sürtünüyor olabiliriz, hatta iç çamaşırlarımızı çıkarmamış dahi olabiliriz. Şimdi, bu pozisyonda partnerim diyelim ki sırtımı kavrıyor veya zevk aldığını gösteren bir ses çıkarıyor. İşte bu beni çok heyecanlandırıyor (ve bu aslında bir problem çünkü benim erken boşalmayı çağrıştıran bir kaygı sorunum var). Bir çeşit pozitif geri bildirim döngüsüne giriyoruz böyle olunca. Eğer o anda boşalma gibi bir sorunun yoksa, gayet de eğlenceli bir cinsellik yaşayabilirsin.

Şimdi başka bir örnek vereyim.

Benim yaptığım ve benim hoşuma giden ama beni heyecanlandırmayan bir etkinlik bulalım. Partnerim sırt üstü yatmış; ben yanında diz çökmüş oturuyorum; bir elimle onun cinsel organına dokunuyorum, diğer elimle de saçına, göğüslerine falan. Şimdi bu pozisyonda diyelim ki partnerimin bedeni kasılıyor veya nefes alış verişleri hızlanıyor veya ses çıkarmaya başlıyor. Bu beni daha çok heyecanlandırmıyor. Bunu görmek ve izlemek hoşuma gidiyor tabii ki, zaten partnerime zevk vermek (partnerin tanımı gereği) arzu ettiğim bir şey. Ama onun duygularındaki değişim bana yansımıyor.

Bu ikinci durumda da negatif geri bildirim oluyor. Bir noktada partnerim beni görüyor ve benim ruh halimin sevişmeye ilk başladığımızdaki gibi olduğunu fark ediyor. Yani sakinim, şefkatliyim, sevgi doluyum falan ama gaza gelmiş değilim, muhtemelen ereksiyonum bile yok. Böyle olunca partnerim kaygılanıyor: bunu bir görev olarak mı yapıyorum acaba? sıkıldım mı? yoruldum mu? Bu düşünceler de onun heyecanını öldürüyor. (Bu yıllarca devam edince, artık cinselliğe başlamak bile gelmiyor içinden.)

Oysa onun duyguları bana bulaşsa, onun hissetiklerini yavaşça da olsa hissetmeye başlasam, bu sorunlar hiç olmayacak. Üstelik onun hissetiği şeyler bayağı eğlenceli duygular, ben de hissetmek isterim.

Onun hisleriyle doğrudan bir bağ kursam bunun performans açısından da faydası var bana. Ne zaman hızlanıp ne zaman yavaşlamam gerektiğini, ne zaman sert ne zaman hafifçe dokunmam gerektiğini doğru tespit edebilirim.

Empati deyip geçme, bak iki seksi önemini keşfettik dandik blogun kısacık yazısında.

Birincisi, bu geri bildirim olayları yüzünden, empatik bir ilişkinin cinselliği daha “sürdürülebilir” oluyor.

İkincisi, empati kurarsan, performansını arttırabilirsin.

Bunları diyorum da sanki ben yapıyormuşum gibi olmasın. Öyle yap böyle yap, demiyorum sana. Ay keşke şöyle böyle yapabilsem, diyorum kendime.

Empatik olacağım da ne olacak?

Tuhaf bir şey fark ettim dün. Romantik ilişkilerle veya cinsellikle alakası yok ama var.

Politik olarak çok güvendiğimiz ve bizimle aynı görüşte olduğunu düşündüğümüz bir kişi hakkında konuşurken, başka, bizim görüşlerimizle uzaktan yakından alakası olmayan insanların da bu kişi hakında aynı hisleri paylaştığını söylediler. Yani herkes bu kişinin kendisiyle aynı görüşte olduğunu düşünmüş. Sonra biraz kafa yorduk. Bu yanlış anlaşmanın sebebi kişinin kendisi değil. Yalancı değil, sahte değil, sözünden dönmüyor. Tek yaptığı, samimiyetle ve empatiyle karşısındaki kişiyi dinlemek.

Birbirimizi gerçekten dinlemeye alışmamışız. Birinin bizi dinlemesine hele hiç.

Biri bizi sakin sakin ve merakla dinliyorsa, illa ki bizimle aynı görüştedir diye düşünüyoruz. Hele bir de bizim bakış açımıza hakimse, yani aklımızdan geçenleri tahmin ediyorsa, bunu anca bizimle aynı görüşteyse yapabilir sanıyoruz.

Aynısı kişisel ilişkilerde de geçerli, özellikle de duygusal bağ yoksunu erkeklerde. Biri beni gerçekten dinliyorsa, benden hoşlanıyordur kesin, diye düşünüyoruz. Böyle düşünmesek de, böyle hissediyoruz; yani bir noktadan sonra bizi dinleyen kadından hoşlanmaya başlıyoruz ve sanki karşılıklı bir romantik çekim varmış gibi geliyor. Tam da bu yüzden, erkekler kadınlarla dostluk kuramıyorlar. (Hetero erkekleri kast ettiğim açıktır herhalde. Düz odun erkek cinselliği blogundasın.) Ben de kuramıyorum.

İşte bu herkesi dinleyen ve herkese dinlendiğini ve anlaşıldığını hissettiren kişi, herkes tarafından sevilen ve güvenilen biri olmuş. Öyle bir noktadayız ki, sırf bu kişisel güven yüzünden insanlar ona “Ya peki sen ne düşünüyorsun X konusunda? Senin görüşün ne?” diye sormamışlar bile. Çünkü aslında bu kişi konuşuyor da. Yani görüşlerini saklayan falan biri de değil. Oturup dinlesek, bizimle aynı görüşte olup olmadığını anlayacağız kolaylıkla. Ama bizi dinliyorsa ve anlıyorsa anca bizdendir kafasıyla yaklaştığımız için, şimdi kendimizi keriz yerine konmuş hissettik.

Oysa bu kişi sadece yapması gerekeni yapıyordu. Ben mesela bir sunum yaptım ona. Sunum benim sunumum, demek ki onun görevi dinleyip anlamak, sonra eve dönünce de bir görüş oluşturmak. Sunum sırasında, beni anlamak için sorular sordu. Tabii ki bu soruları benim bakış açımdan sordu, kendi bakış açısından değil, çünkü sunumu anlamak istiyorsa benim aklımdan geçenleri anlaması lazım ve bunun için de benim bakış açımdan bakması lazım. Benim haklı olduğumu falan da düşünmesine gerek yok bunu yaparken.

Duygusal emeğe öyle uzağım/uzağız ki, böyle normal empatik insanlar ortamı kolaylıkla ele geçirebiliyorlar.

Empati zor iş, sabır ve enerji gerektiyor, ama iki işe yarıyor: karşımızdaki insanın bize güvenmesini sağlıyor ve bizim karşımızdaki insanla gerçekten aynı fikirde olup olmadığımızı tespit etmemize yardımcı oluyor.

Bu empati eyleminden sonra, ne şekilde harekete geçeceğimize biz karar veriyoruz. Eğer sevdiğimiz ilgilendiğimiz biriyse muhtemelen onunla duygudaşlık kurup destek olmaya çalışırız mesela. Bu da önceki yazının konusuydu. Sonraki yazıda da bu konuları birleştirmeye çalışayım bakalım.