Tag Archives: aldatmak

Angarya

Enteresan bir ikilem fark ettim.

Şimdiye kadar hep, sevişirken aklımın hep sevişmede olması gerektiğini, aksinin partnerimi önemsemiyor olmak (veya eğer başka insanları hayal ediyorsam, partnerimi aldatmak) anlamına geleceğini falan düşünürdüm. O yüzden de zihnim çok meşgul olduğu zamanlar ya sevişmekten kaçınırdım (bir çeşit “ay bugün başım ağrıyor” gibi düşün) ya da sevişmeyi görece kısa tutardım ki zihnim dağılmasın işin ortasında.

Çok güzel, çok zarif fikirler bunlar tabii.

Ama sonra, orgazma ulaşması benim alışageldiğimden daha uzun süren biriyle birlikte olmaya başladım.

Böylece, tuhaf sahneler yaşanır oldu, özellikle cunnilingus sırasında. Yarınki toplantıda konuşulacak konuları ve aktarmam gereken ön bilgileri düşünürken mesela, partnerim “Yoruldun mu?” ya da “Sıkıldın mı?” diye soruyor. Ne diyeyim? İnsan sırf onu heyecanlandırmak için ımh ımh falan diyebiliyorum eyvallah (bir de yani, gerçekten eğleniyorum, hoşuma gidiyor onun bedeniyle oynaşmak, çok da yalan sayılmaz çıkardığım sesler), ama böyle bodoslama sorunca ne diyeyim? Zaten azıcık sessiz kalınca hemen malum sonuçlara varıveriyor o da.

Neyse işte, bununla birlikte, “Bunu mecbur olduğunu hissettiğin için yapmanı istemiyorum.” ve “Keyif almadığın bir şeyi yapmamalısın.” temalı konuşmalar yaşadık. Ben de, “Eh, peki, madem öyle, ben de hiç kasmayayım kendimi.” diye rahatladım, yaydım kıçımı yatmaya başladım. (Hazırmışım demek ki yan gelip yatmaya.)

Gel zaman git zaman, ortaya çıktı ki, benim keyfimin geldiği sıklık esasında partnerimin ihtiyaçlarının yanına bile yaklaşamıyor. Yani evet ben sadece canım istediğinde ona uzun uzun zaman ayırıyordum; ama bu sefer de kriz tersten, “Beni hiç arzulamıyorsun.” yönünden çıktı.

Tabii ki bütün krizler gibi bu da büyüdü, büyüdü, yeni krizler doğurdu, çoluk çocuğa karıştı, ortalık iyice karıştı, torun tombalak derken kocaman bir krizler geniş ailesine sahip olduk.

Baktım oluru yok, şöyle enteresan bir çözüm ürettim:

Sevişmeye çok azıcık keyfim varken başlıyorum (bu demek oluyor ki sıklıkla ben başlatıyorum seksi, bu da arzulanırlık tartışmasını rafa kaldırıyor), partnerimle oynaşmaya, ona dokunmaya başlıyorum. İşte sonra eller diller işin içine giriyor. Dürüstçe şöyle söyleyeyim: partnerime odaklı bir 15-20 dakikadan sonra anca benim ilgimi çekmeye başlıyor olay. O da zaten bundan bir 5-10 dakika sonra orgazm olduğundan, kafam rahat oluyor. Onun en heyecanlı olduğu noktada ben de ona odaklanmış oluyorum, sonrasında da zaten ben heyecanlanmış olduğumdan onu hiç hayal kırıklığına uğratmıyorum.

Bir diğer deyişle: Eskiden sevişmenin orta yerinde ona odaklanıyordum. Böyle olunca, bu işin ortasında dikkatim dağılıyordu. Oysa şimdi dikkatim dağınık başlıyorum, ama başlangıçta onun da dikkati çok derli toplu olmuyor, o yüzden onu rahatsız etmiyor bu durum.

Peki “sevişirken aklımın hep sevişmede olması gerektiği, aksinin partnerimi önemsemiyor olmak (veya eğer başka insanları hayal ediyorsam, partnerimi aldatmak) anlamına geleceği” hikayesine ne oldu, diye sorarsan…

Bilmem.

#1 Tanıdığımız ve sevdiğimiz sürtükler

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #1: Aklına gelen tüm tek-eşli-olmayan kişilerin (televizyondan, filmlerden, kitaplardan falan karakterler de dahil) bir listesini çıkar. Her biri hakkında duyguların neler? Onlardan (olumlu veya olumsuz) neler öğrenebilirsin?

Benim listem hem uzun hem de kısa. Hayali karakterleri saymazsak (bazılarını da sanat sepet bölümünde zaten anlatmışım) liste çok kısa çıkıyor. Üstelik bu gerçek insanlarla benim iletişimim de bayağı sınırlı olagelmiş, bu yüzden ne belirli duygularım var onlara karşı, ne de onlardan öğrenebileceğim somut bir şeyler.

Bunların dışında bir de kendi sürtüklük deneyimim var. Yani şöyle ya da böyle birlikte olduğum çeşitli insanlar ve birlikte öğrendiklerimiz…

Ama bu soruyu okur okumaz aklıma gelen ilk şey bu yukarıdakilerden hiçbiri değildi. Aklıma gelen ilk tek-eşli-olmayan kişi, Bill Clinton’dı!sinned

Clinton’ın bizzat kendisinden hiçbir şey öğrenmedim, ama medyanın yarattığı imaj var ya, o imajdan çok şey “öğrendim”.

Monica Lewinski skandalı patladığında henüz ilkokuldaydım. Bütün televizyonlarda ana haber bültenleri bundan bahsediyordu. Şimdi tekrar göz atınca fark ediyorum ki tüm 1998 yılı bu skandalla geçmiş. Peki ama, bunun konumuzla ne alakası var?

CLINTON TEK-EŞLİ DEĞİL MİYDİ YANİ?

O zamanki çocuk aklımla bile, bu tür bir ilişkiyi gerçekten de gizli olarak yaşayabileceğini düşünmemiştim. Cilton’ın ofisinde kimse fark etmeksizin cinsellik yaşaması mümkün gelmedi bana.

Dünyada daha yüksek bir mevkii yok. ABD Başkanı olup sonra da terfi etseniz, imkanı yok, dünyayı yönetmişsiniz, bunun ötesinde ne olabilir?

Bu ölçekte bir iktidarı elinde tutan birinin en küçük bir falsosunun etkisi devasa olacaktır. Ve etrafındaki herkes de bunu bilir ve bu kişiyi gözetler. Demem o ki, ofisinde böyle bir şey yaşayıp bunu kimsenin bilmemesini, o yaşımda ihtimal dahilinde bile görmemiştim.

Yani bence* Clinton tek-eşli değildi. Hillary’nin olaydan (açıkça veya dolaylı olarak) haberi vardı.Shocking Report

Mesele tek-eşli olmaması değildi. Bunun bir anda herkes tarafından bilinir hale gelmesiydi! Skandal buydu.

İşte benim tek-eşli olmamakla ilgili hatırlayabildiğim en eski şey bu. Tek-eşli olmamakla ilgili öğrendiğim ilk şey de bu.

Tek-eşli olmamak mümkündür, ama ayıptır. Yani, yaşayabilirsin, ama bu tarz yaşam görünür olamaz. ABD Başkanı olsan bile olamaz. Hiçbir türlü olamaz. Başka her türlü kötülüğü yapabilirsin, başına hiçbir kötülük gelmez, ama eşini aldattığın ortaya çıkarsa siliniverirsin. (Nitekim öyle oldu, Bill Clinton siyaset sahnesinden silindi… Hillary Clinton devam ediyor gerçi.)

Bunu sonra zamanla çevremde de gördüm. Ve çevremde gördükçe cinsiyet eşitsizliğini de fark ettim: Kadınlar, eşlerinin onları “aldattığını” biliyor ancak yine de ilişkilerini sürdürüyorlardı. Erkekler, eşlerini aldattıklarını eşlerinin de bildiğinin farkındaydılar, ancak yine de ilişkilerini sürdürüyorlardı.

Çok-eşlilik dediğimiz şey çapraşık biçimde de olsa bir bakıma kabul görüyordu demek ki…

CLINTON VE MONICA -> DÜRÜSTLÜK -> SÜRTÜKLÜK

Tüm bunlardan somut olarak öğrendiğimse, dürüst olmaya karar vermemdi. Kendimi tek-eşli bildiğim zamanlarda sevgilimden başkasıyla bir şey yaşadığımda bunu hemen gidip sevgilime söyleyiverdim hep. (Bu, öncelikle benim kendi değerler sistemim açısından, sonra da sevgilimle ilişkim açısından büyük krizlere yol açtı elbette.)

Çok-aşklı toplulukların en çok vurguladıkları ilkelerden biri olan dürüstlüğü, çok-aşklılık konusuyla uzaktan yakından alakam yokken benimsedim yani.

Bundan sonraki adım, kendi kendime dürüst olmam ve kimle ilgili neler hissediyorsam kabullenmem oldu. Bu da bir çeşit çok-aşklılık güzergahı çizdi bana.

Bir ABD Başkanı nelere kadir görüyor musun?

poly

***

* Buradaki “bence” sözüne dikkat: İlkokul yaşındaki bir çocuğun televizyonda ve gazetelerde gördüklerinden yaptığı çıkarımları kast ediyorum. “Bu böyledir şu şöyledir.” demiyorum, “Benim o tarihte olaydan anladığım budur.” diyorum.

Blog okuması: Seks olmayan seksi şeyler

Seksin nerede başlayıp nerede bittiğini anlamak çok kolay değil. Birçok eylemi, ön-sevişme denilen bir gruba sokuyoruz. Ama sevgilin bu ön-sevişme dediğin şeyleri bir başkasıyla yapınca bazen aldatma sayılabiliyor, bazen de sayılmıyor. Aldatma denilen şeyden büyük ölçüde cinselliği anlıyoruz, ama aldatmadan ne anladığımız pek o kadar açık değil, çünkü cinselliğin ne olduğu hakkında biraz daha konuşmamız lazım:lets talk

Ailemizle, yakın arkadaşlarımızla ya da video koleksiyonumuzla yaşadığımız birçok şey, farklı şekilde anlamlandırıldığında aldatma sayılabilir. (öpüşmek, dans etmek, beraber uyumak, onu düşünerek mastürbasyon yapmak, rüyanda onunla seviştiğini görmek vb.) Gözlemlenebilir dünyada yaşanan şey aynı kalıyor. Ama, sırf biz “Ben bu eylemi yaparken onu aldatmıyordum.” dediğimiz için – ve muhtemelen o üçüncü kişi de aynı kanıda olduğu için – hiçbir rahatsızlık hissetmiyoruz.

Tam da bu yüzden, “Sadece bir gecelik bir şeydi.” lafı meşru olabiliyor. Tam da bu yüzden, “Hiçbir şey yaşamadık, ama başka birine karşı bunları hissetmiş olmam yeter.” deyip ayrılmayı seçebiliyoruz.

Yani “O sayılmaz, çünkü o sayılmaz.” ya da “Bu sayılır, çünkü bu sayılır.” diyoruz.” (Polyamory / Poliamori / Çok-aşklılık nedir?)

Tabii ki aldatmayı cinsellik üzerinden tanımlamak bariz değil. Demek istediğim, öyle tanımlasak bile ortada konuşulacak bir şey olduğu. Biriyle sevişmek dediğimiz şeyin kendisi bile alengirli:

“Cinsellikle ilgili ilkler konusunda şöyle bir liste var:gelmeden

1. aşama – öpüşme, yakın bedensel temasla sarılma

2. aşama – ateşli öpüşme ve okşama (kıyafet üzerinden)

3. aşama – ten teması, genital bölgenin ve göğüslerin okşanması

4. aşama – birleşme

Yani ortalıkta, bu aşamalardan hangisine ilk kez kimle geçtiğinin çetelesini tutan, dahası hangi date‘iyle hangi aşamaya kadar geldiğini hesap eden insanlar var.” (İlk sevişme)

Tüm bu aşamaların ardında yatan şey, sevişmenin hayatımızdaki yerini çok daraltmış olmamız galiba. Bunu mesela “ilk deneyimler”ini düşünürsen fark edebilirsin:is this sex

  • “Mastürbasyon yaparken hayal ettiğim ilk kadını hatırlamıyorum. Oysa cinsel hayatımda çok özel bir yeri falan olması gerekmez mi?
  • İlk kez romantik bir şekilde elini tuttuğum insanı hatırlıyorum, ama daha o zaman bile önemsiz bulmuştum bunu. (Devamının gelip gelmeyeceğiyle meşguldü kafam. (Gelmemişti.) )
  • Sürtünme ve okşamayı içeren ilk deneyimleri, hiç de romantik beklentilerimin olmadığı bir durumda, bir arkadaşımla yaşadım. Bunu özellikle enteresan buluyorum, çünkü seksle doğrudan ilişkilendirilen bir etkinlik bu: Gayet erotik bir an. Ama tüm olay bir çeşit oyun (oynaşma?) olarak cereyan ediyor. Tuhaf.” (Bakir olmak ne demektir?)

Yani demem o ki, bence ortada birçoğumuzun sandığından daha çok seks var. Ve bunu kesinlikle kötü anlamda söylemiyorum. Ortada seks var ama biz ona seks demiyoruz, diyemiyoruz her nedense. Bunun benim açımdan belki de en belirgin örneği, arkadaşlarımla ilişkilerim:

“Yaptığım hesaba göre, son bir yıl içerisinde, mastürbasyon yaparken hayal ettiğim kadın arkadaşlarımın sayısı en az yirmi.

Bunlar, hayal ettiğim tüm kadınlar değil elbette. Porno videolarında gördüğüm birini veya arkadaşım sayamayacağım tanıdıklarımı da hayal ettiğim oluyor. Ama, bana ilginç gelen, hayallerimde ezici çoğunluğu (herhalde %90′dan fazlasını) arkadaşlarımın oluşturması.

… İlginç olan nokta şu: Beni arkadaşı sayan bir kadın, günün birinde onu hayal ederek mastürbasyon yapacağımı düşünürse, tahmininin doğru olma ihtimali hiç de az değil !” (Evet arkadaşlar, buyurun hayallerime)

Anlaşılan o ki, benim arkadaşlık ilişkilerimin kayda değer bir kısmında, seks değilse bile, seksi bir yan, yani cinsellikle ilgili bir yan var. Yine mesela dans etmeyi birçok durumda seks olarak tanımlamayız (hani ne bileyim, biriyle dans eden yarı-muhafazakar bir kadın bekaretini kaybettiğini düşünmez mesela dansın sonunda).

Ama gerçekten de dans ile sevişmek arasında bolca ortak nokta olduğunu düşünüyorum.

… Karşımdaki kişiye olduğu kadar kendi bedensel hazzıma da odaklıyım. Birbirimizi kişisel mahremiyet alanlarımıza kabul ediyoruz. Genellikle sözlü olmayan bir iletişim kuruyoruz partnerimle; “uyum”, “fazla ileri gitmemek” vb. yine tanımlı. (Üstelik “sınırlar” daha belirgin, bu bir ölçüde kolaylık bile sağlıyor.)dance and love

Dikkat edersen direk dansı veya “dirty dance” gibi doğrudan erotizmle ilişkilendirilen örnekler vermemeye özen gösteriyorum. Mesele dansın türü değil.  (Nasıl ki mesele seks pozisyonları da değilse.)

Ve fakat, sorunu görüyor musun? Dans, genellikle Latin danslarında olduğu gibi sadece teknikten ve dış estetikten ibaret bile olsa, çoğunlukla seks de öyle değil mi? Neredeyse herkesin takip ettiği “adımlar” yok mu sekste de? (Sırasıyla, okşama, öpüşme, elle uyarma, oral seks, penetrasyon, boşalma gibi mesela?)” (Dans ile sevişmek arasındaki fark nedir?)

Biriyle dans ettiğimde yaşadığımın seks olmadığını kabul edebilirim bir ölçüde, ama cinsel bir deneyim olduğuna da eminim. Üstelik bu kendisi seks olmayıp seksi olan şeyler konusu, ortamda başka biri olmadan da ilginç:

Mastürbasyonu 31 çekmekle, yani el çekmekle denk tutuyoruz. … Yani, penisini okşamıyorsan mastürbasyon yok.

Oysa cinsellik bundan çok önce başlıyor. Pornografik videolar izliyor olabiliriz. Bize çok çekici gelen bir kadınla/erkekle zaman geçiriyor olabiliriz. Hatta sadece yolda yürürken partnerimizi (veya arzuladığımız kişiyi) hayal etmeye başlamış olabiliriz. Tüm bu örneklerde cinsellik tek taraflı; yani karşımızdaki (gerçek ya da hayali) kişi bizimle bir cinsel deneyim yaşamıyor ama biz yaşıyoruz. Heyecanlanıyoruz. Sertleşiyoruz/ıslanıyoruz. Belki ellerimiz titriyor, belki cümlelerimiz dağınıklaşıyor. Sonra, bir noktada odamıza veya tuvalete gidip boşalabiliriz. Ya da hiç boşalmayabiliriz.

Sonuçta, ortada cinsel bir deneyim yok mu?

Bence var. Bence yaşadığımız bu şeyin bir karşılığı olmalı. Daha doğrusu, mastürbasyona tüm bunlar dahil olmalı. Dolayısıyla, nasıl cinsel ilişki “tak-çıkar”dan ibaret olmamalıysa, mastürbasyon da el çekmekten ibaret olmamalı.” (MastPrintürbasyonlarım neden bu kadar kısa sürüyor?)

Bu biraz uç bir örnek oldu, ama sanırım derdimi anlatabildim: Hayatımızın ciddi bir kısmında seksle ilişkili şeyler oluyor ve genellikle ya bunlar yokmuş gibi davranıyoruz ya da görmemize rağmen tanımlarımızı bunlardaki cinselliği dışlayacak şekilde yapıyoruz. (Örneğin dansı cinsellikten, porno izlemeyi cinsel deneyimden saymıyoruz.)

“Şimdi kendimize soralım. Şunlardan hangilerini flört sayarız:

  • birlikte sinemaya/tiyatroya/konsere gitmek
  • sarılmak
  • birlikte uyumak
  • başını okşamak
  • dans etmek
  • masaj yapmak
  • konuşurken sık sık dokunmak
  • konuşurken “canım”, “hayatım” gibi sözcüklerle hitap etmek

Şimdi, aynı şeyleri, farklı açılardan soralım:hands

  • Sen bunların hangilerini hiçbir cinsel çağrışımda bulunmadan yaptın?
  • Biri sana bunlardan birini yapsa, nasıl hissedersin? Ne tepki verirsin? Onun sana “işaret verdiğini” düşünür müsün?
  • Bunları, iki arkadaşın arasında gözlemlediğinde, aralarında “bir şeyler” olduğundan şüphelenir misin?

Ve en zor soru geliyor:

  • Karşındaki insan sana bunlardan birini yaptığında ya da sen ona bunlardan birini yaptığında, onun vaziyeti nasıl anlamlandırdığını anlayabiliyor musun?” (Flörtün Eleştirisine Katkı: Giriş)

Tüm bunların ardında, neyin seks ve neyin seksi olduğu soru var. Benim iddiam, bu yukarıda saydıklarımın ciddi bir kısmının (ve daha birçok şeyin) birçok insan açısından seks sayılmayıp seksi sayılacağı. Mesela yukarıdaki maddelerden birine bakalım:

“İngilizce’deki “to sleep with someone” lafının Türkçe karşılığı “biriyle yatmak”. Birebir çevirsek “biriyle uyumak” olması lazım ama teklif tam da yatmak ama uyumamak olduğu için çeviride itiraz edilecek bir şey yok.

Ama ne İngilizce’de ne de Türkçe’de gerçekten de biriyle birlikte uyumak için geniş kabul gören bir deyiş olmaması konuşmaya değer.waking up next to you

Dikkat edersen, uyumak, seksi içerecek değil, seksle denkleşecek şekilde kullanılıyor.” (Benimle uyur musun?)

Gerçi, hayatımızda cinsellikle ilgili sandığımızdan daha çok şey olduğunu söylerken, bir hatırlatmada bulunmak isterim:

“Ne yöne baksan seks görmekte sorun var elbette; ama bazen bazı yerlere bakıp (oralarda seks olmasa da) seks görmekte bir sorun yok. Fanteziler, hayaller falan tam da buralardan çıkıyor.” (Tahrik edici unsurlar her yerde)

Yani seks tanımımızı genişletmek aslında cinsel hazzı da doğrudan arttırabilir. Hatta birçok insan arasında alttan alta yaşanan cinsel gerginlikler ortadan kalkabilir, en azından neyin seks olduğu konusunu konuştukça…

Sonuç olarak, tuhaf bir döngüdeyiz sanki: Cinsellik hakkında pek az konuşuyoruz, çünkü seks dediğimiz şeyler oldukça az yaşanıyor. Seks dediğimiz şeyler oldukça az yaşanıyor, çünkü seksle ilgili tanımlarımızı çok dar yapıyoruz. Seksle ilgili tanımlarımızı çok dar yapıyoruz, çünkü cinselliğin hayatımızın ne kadar da her yere nüfuz eden bir parçası olduğunu görmüyoruz. Cinselliğin hayatımızdaki önemini görmüyoruz, göremiyoruz, çünkü cinsellik hakkında pek az konuşuyoruz. (başa dön, tekrar et)

Polyamory / Poliamori / Çok-aşklılık nedir?

Türkçe karşılığı ne olmalı, bilmiyorum. İngilizcesi polyamory. Çok-aşklılık doğru bir çeviriye benziyor, ama ben poliamori sözcüğünü kullanacağım. (Aynı sözcükle Vikipedi’de bir başlık açılmış bile. Gerçi Vikipedi kriterlerini sağlamıyor henüz bu madde. Bir de tabii Ekşisözlük’te var bir miktar yorum.) Sıfat olarak kullanılan poly-amorous içinse çok-aşklı sözcüğünü kullanacağım.poliamori

Poliamori sözcüğü, “birçok” veya “çok” anlamına gelen Yunanca πολύ [poli] sözcüğü ile “aşk” anlamına gelen Latince amor sözcüklerinden üretilmiş. Burada sözcüğün kökeniyle ilgili felsefi bir tartışma yürütecek değilim, ama sanırım birkaç basit bilgiyle başlamakta fayda var. Wikipedia’daki polyamory başlığından özgürce çeviriyorum:

Poliamori, müdahil herkesin bilgi ve rızasıyla, aynı anda birden fazla mahrem ilişkiye sahip olmayı kabul etmek, istemek veya uygulamaktır. Eş değiştirme (swinging) ile aynı şey değildir (Eş değiştirme, başka insanlarla cinselliği sadece eğlence amaçlı görmeyi vurgular.) ve çoklu cinsellik içermek zorunda değildir.

Poliamori çoğunlukla “rızaya dayalı, etik, sorumluluk sahibi olarak monogamik-olmama durumu” şeklinde tariflenir. Sözcük bazen daha genel olarak cinselliği ayrıcalıklı tutmayan cinsel veya romantik ilişkiler için de kullanılır ama ne kadar geniş anlamda kullanılacağı konusunda anlaşmazlıklar vardır. Etiğe, dürüstlüğe ve şeffaflığa önem verilmesi, tanımlayıcı karakteristikleri arasında sayılmaktadır.

Kendilerini çok-aşklı olarak tanımlayan kişiler genellikle cinsel ve ilişkisel münhasırlığın (exclusivity) derin, adanmış, uzun süreli bir aşk ilişkisi için gerekli olduğu görüşünü reddederler.

Wikipedia maddesi okumaya gelmediğinizi düşünerek burada kesiyorum. Sanırım neden bahsettiğimde kabaca anlaşmışızdır.poliamori bayrağı

Beni ilgilendiren konu, poliamori hakkında ne düşündüğüm, ne hissettiğim falan değil. Biraz tuhaf gelebilir ama ben çok-aşklı olmayan sağlıklı bir ilişki düşünemiyorum. Yani, tek-aşklı olduğunu düşündüğümüz ilişkilerin aslında çok-aşklı olduğunu iddia ediyorum.

Bu iddiayı tek bir yazıda düzgünce tartışamayacağım aşikar. Yine de, örnekler üzerinden biraz açmaya çalışayım aklımdakileri.

İlişki = aşk = romantizm = cinsellik ?

Tüm bu tartışmadan kurtulmak için bulabildiğim en kısa yol, cinsel arzuyu aşık olmakla denkleyerek (ya pratikte ya da ahlaki olarak) bunun dışındaki her şeyi sadakatsizlik olarak tarif etmek.

Söylediğim haliyle, dünyadaki herkes zaten sadakatsiz çıkıyor ve “sağlıklı ilişki” diye bir şey kalmıyor: Cinsel arzuyu pratikte sadece partnerimize odaklamadığımız ortada (porno izlemek, kadınların ve/veya erkeklerin kalçalarına bakmak vb.). Ancak, cinsel arzuyu ahlaki olarak da sadece partnerimizle sınırlamıyoruz. Şurada anlaşalım. Porno izlemeyi veya insanların vücutlarını seyretmeyi ilişkimiz açısından etik olarak yanlış falan bulmuyoruz. Başka etik sebeplerle kendimizi huzursuz hissediyor olabiliriz, ama kesinlikle sadakatsizlik yaptığımız gibi büyük sonuçlara ulaşmıyoruz.gelmeden

Demek ki, cinsel arzuyu değil, cinsellik eylemini, seksi aşık olmakla denkliyor olmalıyız.

Malesef bunun yeterli olmadığını düşünüyorum. Birçoğumuzun “fiziksel eylemin gerçekleşmemiş olması”nı pek tatmin edici bulmayacağını sanıyorum: Diyelim bir ilişkiniz var, başka birinden hoşlandınız, bu kişi de size benzer sinyaller verdi, her şey tamam, ama sırf aldatmamak için sevişmediniz. Gidip sevgilinize “Böyle böyle hissettim ama bir şey yapmadık.” diye rahat rahat anlatabilecek misiniz bunu? Sevgiliniz “Ha iyi tamam bana sadıkmışsın o zaman, sorun yok.” mu diyecek? Size sevgiliniz böyle şeyler anlatsa siz ne hissedersiniz?

Daha enteresan durumlar da var: Bir başkasıyla sevişip “Ama sadece cinsellikti.” diyerek sevgilisini sadakatine ikna eden var dünyada. Buna hiç bulaşmayalım.

Demek ki romantik yakınlaşma da yetebiliyor tek-aşklılığın bozulması için. Hardcore seks sahnelerine gerek olmayabiliyor.

Çok daha zor sorular var:

– Mastürbasyon yaparken kimi hayal ettiğiniz, tek-aşklı mı çok-aşklı mı olduğunuzu belirler ya da etkiler mi?nasıl olacak

– Sevgilinizle uzun süre sevişmediyseniz (bunun sebebi fizyolojik de olabilir, duygusal da) ortada bir ilişki var mıdır?

– Sevgilinizle sevişirken bir başkasını hayal ettiniz mi? Örneğin bir porno sahnesini? Ya da tam tersi: Bir pornografik video izlerken aslında sevgilinizi o sahnede hayal ediyorsanız, ortada bir aldatma var mıdır? Peki ya bir başkasıyla sevişirken aklınızda sevgiliniz varsa?

– Sanal seks gibi alengirli alanlara hiç girmiyorum.

Bu zor sorular bir kenarda dursun, ben aslında daha iddialıyım: Bence birçoğumuz için tek-aşklı olmak döngüsel bir argümana dayanıyor.

Ailemizle, yakın arkadaşlarımızla ya da video koleksiyonumuzla yaşadığımız birçok şey, farklı şekilde anlamlandırıldığında aldatma sayılabilir. (öpüşmek, dans etmek, beraber uyumak, onu düşünerek mastürbasyon yapmak, rüyanda onunla seviştiğini görmek vb.) Gözlemlenebilir dünyada yaşanan şey aynı kalıyor. Ama, sırf biz “Ben bu eylemi yaparken onu aldatmıyordum.” dediğimiz için – ve muhtemelen o üçüncü kişi de aynı kanıda olduğu için – hiçbir rahatsızlık hissetmiyoruz.döngüsel argüman

Tam da bu yüzden, “Sadece bir gecelik bir şeydi.” lafı meşru olabiliyor. Tam da bu yüzden, “Hiçbir şey yaşamadık, ama başka birine karşı bunları hissetmiş olmam yeter.” deyip ayrılmayı seçebiliyoruz.

Yani “O sayılmaz, çünkü o sayılmaz.” ya da “Bu sayılır, çünkü bu sayılır.” diyoruz.

 

Ya aşkla seks aynı şey değilse? Romantizm nerede?

Bu, konuyu tartışmaya açık biri için seçilebilecek en radikal yoldu. (Bunun dışında tabii ki Müslüman, Katolik falan olabilirsiniz. Gerçi o zaman ortada konuşulacak bir konu kalmıyor galiba.)

Başka yollar da var. Cinsellikten sadece penetrasyonu değil, daha geniş bir tensel etkileşimi anlıyor olabilirsiniz. (Mesela dans etmek?) Bir deneyimi, bir hissi, bir anı, sevgilinizin yanınızda olup olmamasından bağımsız olarak romantik bulabiliyor olabilirsiniz.

Bu durumda ortalık daha da karışıyor. Hangi ilişkilerin poliamori olmadığını tespit etmek iyice zorlaşıyor. Çok soru var. Ve ben çok azına eli yüzü düzgün bir yanıt verebiliyorum.