Tag Archives: ilişkiler

İlişkiyi açınca içeri doluşanlar: empati, duygusal emek ve diğer karın ağrıları

On beş yıldır ilişkilerim hep açık ilişki. Ama açık ilişkiden anladığım ve yaşadığım tabii ki zamanla değişti. Bunun yanı sıra, tabii ki “açık ilişki” diye genel-geçer bir kategori yok: her insanla yaşadığın şeyler, o insandan beklediklerin, o insanın senden bekledikleri falan değişiyor, dolayısıyla da açık ilişkinin tanımı pek de açık olamıyor.

Son açıklıkta ortalık karıştı. Yani daha doğrusu, ben berbat ettim işleri.

Geçen yıl görüşmeye başladığım yeni kişinin hayatıma yavaşça girmesi mümkün değildi. Bir yandan acayip bir çekim oluştu aramızda. Bir yandan da ortak ortamlarda bulunduğumuz için çokça birlikte zaman geçiriyorduk zaten. Böylece hayatıma girişi çok hızlı oldu. Normalde ben böyle şeylerde pek yavaşımdır. Ne kendi hislerimi anlarım, ne ne istediğimi ifade edebilirim, ne de karşımdakini anlarım. Tüm bunlar bir dünya duygusal emek gerektiren şeyler, benimse işim gücüm var bununla mı uğraşacağım yani?

Kriz şöyle ortaya çıktı: Birlikte yaşadığım uzun süreli partnerim olan kişi, bu yeni insanın ilişkimizi riske attığını hissetti. Yani zamanla yeni kişinin onun yerini alacağından korktu. Ben bu korkusunu pek paylaşmadım açıkçası, çünkü ben kiminle birlikte yaşamak istediğimi biliyorum bence. Aylarca, bu yeni ilişkinin bizim için ne anlama geldiğini konuştuk, ve ben pek de netlik getiremedim hislerime.

Eğer internette açık ilişkiler, çok-aşklılık gibi konularda bir şeyler okuduysan, hep bir “bolluk” rejiminden bahsederler. Sevginin peynir olmadığını, yani öyle bölüp paylaştırılınca biten sınırlı bir şey olmadığını söylerler. Birçok insanı birçok farklı şekillerde sevdiğimizi falan anlatırlar. Bunların hepsi doğru muhtemelen, ama kıt olan şeyleri görmezden gelince işler kolaylaşmıyor kendiliğinden. Zamanımız sınırlı. Mekanımız sınırlı. Enerjimiz sınırlı. Libidomuz sınırlı. Duygusal emek kapasitemiz sınırlı. Ay hele benimki hiç sorma.

İşte ben bu yeni ilişkiden ne istediğimi ve bu yeni ilişkinin nereye doğru gittiğini netleştiremedim. Bir yandan tabii ki çok nepnet olmam mümkün değildi çünkü keşif ve merak aşamasındaydım. Ama aynı zamanda paldır küldür başlayan heyecanlı bir ilişki esnasında asıl partnerime güven veremedim.

Böylece işte aylarca partnerim acı çekti, bense “ay aman kıskançlık ediyor” demediysem de “abartıyor canım bir şey olduğu yok” deyip geçiştirdim. Yani onun acısını hissetmedim ve meşru bulmadım. Bu ayların sonunda da “e sen benim canım acıdığında yanımda olmayacaksan sevgi dediğin ne ki?” dedi bana. Yani, benim sevgi dediğim şeyde empatik bir motivasyon olmadığını fark ettik. Sonrasında haftalarca bunu konuştuk.

Empati çok mu lazım? Bende az mı var?

Bu empati olayı önemli mi değil mi bilemiyorum, ama eğer ortada “Kadınların beyni erkeklerinkinden daha empatik.” diyen makaleler ve kitaplar varsa, muhtemelen toplumsal cinsiyet olayları devreye giriyordur. Duygusal emeği kadının erkekten “doğası gereği” daha iyi yaptığını söylemek tabii ki çok rahatlatıcı olurdu benim için. Böylece bu meseleyle uğraşmam gerekmezdi. Ama bunu diyecek olsam zaten bu bloğu da hiç açmazdım.

Konuya girelim. En az iki tür empati varmışmış.

Bilişsel (cognitive) empati, karşındakinin bakış açısını benimsemekle ilgili. Karşındakinin geçmişini ve bağlamını göz önünde bulundurarak, onun söylediği veya hissettiği şeyleri tahmin etmekle ilgili. Mesela bembeyaz bir Türk olsan bile, Kürdistan’dan bir arkadaşın Türkiye devleti hakkında konuştuğunda onun ev yıkan kardeş öldüren bir makineden bahsettiğini anlayabilirsin.

Duygusal (affective / emotional) empati, karşındakinin duygusal tepkisini paylaşmakla ilgili. Bu duygu yansıtması gibi, yani karşımızdakinin duygusunu doğrudan kendimizin hissetmesiyle ilgili. Bunu mesela film izlerken yaşıyoruz: baş karakterin canı acıyınca biz de üzülüyoruz, o korkunca biz de geriliyoruz.

Bence bende bilişsel empati var, çünkü bu stratejik olarak gerekli ve ben toplantılarda falan kullandığımı biliyorum. Karşımdaki kişinin kullandığı kelimeleri, yüz ifadesini, beden dilini anlayabiliyor, buna karşılık onu dilediğim şekilde etkileyecek sözcükleri, yüz ifadesini ve beden dilini kullanabiliyorum. (Uç örnek olsun: psikopatlarda tam da bilişsel olup duygusal olmayan empatiden bahsediliyor.)

Partnerimin canı acıyınca bunun bana dokunmadığından bahsetmiştim. Yani acaba bende duygusal empati mi eksik?

Bu da çok mantıklı gelmiyor bana, çünkü ben bayağı aktivist falan bir insanım. Başka insanların dertlerini ve acılarını anlamakla kalmıyorum, bu dert ve acılar beni üzüyor, kızdırıyor ve harekete geçiriyor.

Yine de bir fark var sanki.

Filipinler’deki bir fırtınada evini ve sevdiklerini kaybeden insanlarla empati kurabiliyorum. Filistin’de bombardımanlar yüzünden artık ev inşa etmekten vazgeçmiş insanlarla empati kurabiliyorum. Ya da en azından teoride empati kuruyorum diyelim. Çünkü ben aslında bu insanların hiçbirini tanımıyorum. Yaptığım şey biraz daha dolambaçlı. Önce bilişsel empatiyle onların bağlamına kendimi koyuyorum, sonra acıyla eşleşiyorum. Yani önce onların perspektifine geçiyorum (ya da işte geçtiğimi varsayıyorum diyelim, ben oturduğum yerden nasıl geçecekmişim onların yerine), sonra bu soyut adımdan sonra onların derdini tanıyorum.

Tanıdığım insanlarla bunu yapmıyorum pek.

Şöyle bir açıklama getirdim buna şimdilik: Aklımda “yüksek değerler” ve “alçak değerler” diye iki kategori var. Yüksek değerler muhtemelen politik, sosyoekonomik, felsefi konularla ilgili. Alçak değerler de muhtemelen kişisel ve kişiler arası konularla ilgili. Eğer bir duyguyu “yüksek” değerlerle ilişkilendiriyorsam, bu duyguyu “meşru” buluyorum ve böylece empatiye layık buluyorum. Eğer bir duyguyu “alçak” değerlerle ilişkilendiriyorsam, muhtemelen bu duyguyu bir çeşit kapris veya ayrıcalık olarak yorumlayıp görmezden geliyorum.

Yüksek değerler ve alçak değerler dediğim bu şeylerin toplumsal cinsiyetle tertemiz ayrıştığını fark ettim. Bir ev kadınının dertleri (ev işlerinden kaynaklanan dertleri) beni ilgilendirmiyor mesela, ama kur krizinden kaynaklı enflasyon beni ilgilendiriyor. COVID-19 kaynaklı ölümler beni ilgilendiriyor, ama bir arkadaşımın teyzesi ölmüşse onun tuttuğu yas bana hiç bulaşmıyor.

Sorunum empati eksikliği, ama bu empati eksikliğinin altında erkek olmam var.

Empatik olmam gerekmemiş pek. Niye gereksin ki? Başkaları bu işleri benim için yapmışlar hep.

Bunlardan bahsedeceğim önümüzdeki haftalarda. Seks, acı, ihanet, pek yakında! Bizden ayrılmayın!

Şey’in hiç de muhteşem olmayan yeniden geri dönüşü

Ne yapsan ne kadar zaman geçse bir türlü yok olmayan solcu örgütlere döndü blog. Ben geri geldim. Yeni hikayelerim var. Hiç de “yoğun istek üzerine” falan değil dönüşüm. Ödevim var, yapmaya geldim.

En son demişim ki “geçmişte taciz ettiğim, rahatsız ettiğim, gereksiz ısrarlarımla gerdiğim vb. en az üç kadınla irtibata geçip yukarıda yazdığım hesap-verebilirlik adımlarını uygulamaya çalışacağım”. Bunu Aralık 2020’de demişim ve kendime 6 ay süre koymuşum. Ben aslında bunu yaptım ve sonra sana anlatmaya üşendim çünkü hiç de görkemli olmayan bir şekilde 17 kişilik bir uzun liste yaptım, bunlardan 5’iyle iletişime geçtim (insanın çocukluk/gençlik arkadaşlarını bulması Facebook’ta kolay ama ciddi bir konuyu öylece açamıyor ki insan 20 yıldır konuşmadıysan), 3’üyle oturdum konuştum. Üstelik de 6 aylık mühletin içinde! Bunu sonra anlatırım. Şimdi ödevim başka.

Bak 2021’den beri benim ilişkilerim karıştı karmaşıklaştı. Yeni bir ilişkiye başladım. Bu yeni ilişki ikincillikten birincilliğe geçti, ama birincil ilişkim de birincil kaldı. Yani demem o ki harbiden çok-aşklı bir yerlere geldim ilişkilerimde. Gerçi birincil partnerimin tek birincil ilişkisi ben değildim. Ay bu yazdıklarım anlaşılıyor mu Türkçe yazınca? Diyorum ki: Benim 1 tane asıl partnerim vardı, ama bu kadının 2 tane asıl partneri vardı. Ben yeni bir tali ilişkiye başladım ama bu ilişki hızla asli hale geldi. Böyle deyince daha mı kolay oldu acaba.

Neyse, diyorum ki, çok-aşklı bir durumdaydım öncesinde de, ama aktörden çok gözlemci rolündeydim çünkü çok-aşklı ilişki benim yaptığım değil başıma gelen bir şey gibiydi. Evet her Pazar oturup sonraki haftayı planlıyorduk falan ama yani bu lojistik meseleler dışında beni duygusal emek anlamında zorlayan bir durum yoktu.

Bak dikkat et, “duygusal emek anlamında” zorlamıyordu diyorum. Çünkü duygusal anlamda elbette ki zorluyordu.

Yeni durumda (2 asli partnerimin olduğu durumda yani) artık yalnızca kendi duygularımı değil, başkalarının duygularını da idare etmem gerekti: yaptığım ve yapmadığım ve söylediğim ve söylemediğim şeylerin diğer insanlar üzerinde etkisini tahmin ve tespit etmem, hatta bir de buna göre harekete geçmem gerekti.

Böyle deyince sanki bunları önceden yapmıyormuşum gibi geliyor, değil mi?

Öyle esasında.

Ödev de bu aslında.

Velhasıl kelam, ortalığı ahıra çevirdim ve her iki ilişkimi de yüzüme gözüme bulaştırdım. Şimdi de kararım, duygusal emek ve duygusal zeka hakkında düşünmek ve kendimi geliştirmek. Bu “kendini geliştirmek” lafının ne kadar manasız olduğunu bildiğimden, bu soyut hedefi somut bir ödeve dönüştürüp düşündüklerimi buraya yazmaya karar verdim.

Daha fazla spoiler yapmak istemiyorum (hem, diğer yazılara da malzeme kalsın, değil mi ama?) ama herhalde bu yukarıdaki girizgahta ataerkil kültürü görmekte zorlanmıyorsundur. Ben zorlandım önce… sonra daha az zorlanır oldum ama hala kolay değil. Diyeceğim o ki: merak etme, oturup burada şahsi sorunlarım hakkında günlük tutmayacağım, blog hala düz erkek cinselliği hakkında olacak.

Yeniden hoşgeldin ve hoşgeldim.

Bir Değişik Uyuzböceği

Herkese yeniden merhaba. Buraya ilk yazımı gönderdiğim günü hatırladım. Kendimi ve cinselliğimi keşfederken bunları bir yandan paylaşabilmeyi çok istemiştim. Ne yazık ki zararlı ilişkiler ve olumsuzluklar yaşadıklarımı adım adım anlatmama engel oldu, fakat paylaşma isteğim azalmış değil ve bir önceki görüşmemizden bu yana yaşadıklarımı aktarmaya hazırım.

Son yazımda aşk benzeri bir duygu hissettiğimden bahsetmiştim. Duygularımın tek taraflı olduğunu öğrendim, peşinden bir süre daha gittiğim halde işin sonunda birbirine kırgın iki arkadaş olarak kalıverdik ve benim sevgi temelli ilişkiler kurma kararım geçerliliğini yitirdi. O saatten sonra bir tane daha tek seferlik ilişkim oldu. Ancak paranoyalarım geçmediği gibi daha da artıyordu ve ben artık bu döngü içerisinde boğulmak üzereydim. Aksiyon halindeyken sorun yoktu ancak sonrası benim için bir kabusa dönüşüyordu yine de o kadar uzun zamandır bu şekilde hareket ediyordum ki kendime engel olamıyordum.

O noktadan itibaren “Sonrasında nasıl hissedeceğim?” sorusuyla ilerleme kararı aldım. Bir gün yine biriyle çok yakınlaştığımızda kendime bu soruyu yönelttim ve midemde başlayan bulantıyla birlikte giyinip evden çıktım. Bu kadar yaklaşmışken kendimi kontrol edebilmenin bana düşündürdüğü tek şey kendimle gurur duyuyor olduğumdu.

O günden sonra hayatımda bir şeyler gerçekten değişmeye başladı. Anlık hevesler için kalbini kırdığım ve yüzüstü bıraktığım iki kişi vardı. İkisiyle de konuşup geldiğim noktayı anlattım ve af diledim. İkisinin de verdiği ortak bir yanıt vardı: “Önemli olan bu kararı aldıktan sonra aynı şeyleri tekrarlamaman, bundan öncesi artık sadece seni ilgilendirir.”

Ferahlamıştım ancak bu durum çok uzun sürmedi. Epeyce alkol aldığımız bir gün, daha önce hiç görmediğim biriyle birlikte oldum. Aşağı yukarı altı aydır değişmek istediğimi söyleyip duruyordum ve ilk kez bu kadar yol almışken yaşadığım bu şey beni oldukça geri çekmişti. Ama bu sefer kendimi bırakmadım. Senin özün bu, ne kadar istesen de değiştiremezsin psikolojisinden kaçtım. Ve kararımı kaldığım yerden uygulamaya devam ettim. O gün benimle olan ve benzer şeyler yaşayan arkadaşlarım da bu süreçte beni yalnız bırakmadı. Konu üstüne konuştuk ve daha sonra hiç yaşanmamış gibi davranmaya karar verdik. Bu biraz kendini kandırmak gibiydi ama bu şekilde birkaç hafta içinde olumsuz etkiden kurtulabildim.

Bir şeylerin değişmekte olduğuna gerçekten inandığımda kendime şunu söylemeye başladım: “Evet, yaptığım her şeyden gurur duymuyorum ama en azından yaşadığım bu deneyimler bende kalıcı bir iz bırakmadı.” Psikolojik boyutla mücadele edebiliyordum ama size daha önce bahsettiğim paranoyalarım asıl kaynağı hastalıklar ve gebelikti. Kendime sağlıklı olduğumu söyleyişimin bir teselliden çok ‘gerçek’ olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı bu nedenle gidip gereken testleri yaptırma kararı aldım.

Titreye titreye doktora gidişimin üstünden beş gün geçmişti ki sonuçlarımın çıktığını söyleyen bir telefon aldım. Kan tahlilinden bakılan hepatitler ve HIV negatifti ancak smear testinde bir bozukluk çıkmıştı. Doktorun söylediği üzere HPV benzeri bir virüs sebebiyle rahim ağzında bir hücrenin çekirdeğinde deformasyon görülmüştü. Hastaneye gidip koloskopi olmam ve düzenli kontrolü gerekiyordu. Koşarak annemin çalıştığı hastaneye gittim. Durumu anlattım. Annem test sonucunu alıp beni eve gönderdi.

İki saat sonra arayıp doktorla konuştuğunu, rahim ağzında enfeksiyon kaynaklı bir yara oluştuğunu ve bir yıl sonra testin tekrarlanıp çıkan sonuca göre hareket edileceğini söyledi. Bundan sonra tek eşli olmalı ve uzun bir süre hiç birliktelik yaşamamalıydım. Çünkü yaranın iyileşmemesi durumunda kanserli hücre oluşumu gözlenebilirdi.

Hissettiğim tek şey rahatlamaydı arkadaşlar. Kendimi kandırmıyordum artık. Gerçekten olumsuz bir durum vardı ama ben artık bu konuda bilinçliydim ve paranoyalarım sayesinde bunu, bana gerçekten zarar vermeden öğrenmiştim.

Sağlıklı kalmanız dileğiyle…

-uyuzböceği

Şaşkın Uyuzböceği

Yeniden merhaba,

Ben, uyuzböceğiniz son zamanlarda hiç planda olmayan bir duygu ve bunun etkisiyle baş etmeye çalışıyorum ve çeşitli sebeplerden ötürü bunu hiç kimseyle paylaşabilmiş değilim. Bugün sizlere elimden geldiğince son birkaç ayımı anlatmaya çalışacağım.

Bir önceki partnerimle olan ilişkimi pek çok açıdan bana zarar verdiğine inandığım için radikal bir şekilde bitirdim. Fakat ne yazık ki etkisinden bir süre kurtulamadım. Size o günleri en iyi şekilde anlatabilmek için kısaca ilişkilere olan bakış açıma  ve ilişkilerime değineceğim. Ben, bütün ilişkilerin paylaşıma göre şekillendiğine inanıyorum. Dünya üzerinde 7,5 milyar insan varken ve hepimiz birbirimizden bu kadar farklıyken, ne kadar çok insanla ne kadar çok şey paylaşabilirsek o kadar gelişeceğimize inanıyorum. Bir kişiyle sadece fikirleri, sadece anları veya sadece yatağımızı paylaşabileceğimiz gibi bunların birkaçını bir arada da gerçekleştirebiliriz ve daha fazla alanda paylaşım daha güçlü ilişkiler demek benim için. Bunu fark ettiğimden beri ilişkilerimdeki boşlukları tespit edip onların üzerine gitmeye çalışıyordum ve cinsellik hakkında öğrenecek daha fazla şeyim olduğuna inandığım için yalnızca cinsel paylaşıma dayanan ilişkiler yaşadım bir süre. Ne yazık ki bunu yanlış kişilerle gerçekleştirmeye çalıştığımı uzunca bir süre fark edemedim. Ancak ilişikiyi bitirdiğimde veya bitirmeye karar verdiğimde o kişiyle olmanın bana zarar verdiğini fark edebiliyordum. Çünkü kendim ve vücudumla alıp veremediğim pek çok şey vardı ve ne kadar paylaşmaya çalışsam da hiçbir partnerim bu konuya gereken özeni göstermiyordu. Aslında hayatımda sevgiye dair bir boşluk hissetmediğim halde bu yanlış ilişkiler kendimi değersiz hissetmeme sebep olmaya başlamıştı. Bu nedenle son partnerimle olan ilişkimi bitirdiğimde bundan sonra sevgi temelli ilişkiler kurmak istediğime karar verdim. Kariyerim ve geleceğim için çok önemli bir dönem başlıyordu ve işler planladığım gibi giderse muhtemelen bir yıl içinde başka bir şehre taşınacaktım. Yeni bir yerde yeni bir hayat kurduğumda bu anlayışa göre hareket edecektim. Cinsel isteğim de anormal derecede azdı ve son ilişkimden sonra bu konuda çok fazla paranoya yaşamaya başlamıştım. Hepsini birleştirince bu yılı yalnız geçirmeye karar verdim.

İşler bu noktada istediğim gibi gitmemeye başladı. Yakın çevremden de biraz uzaklaşmıştım  bu nedenle tanıdığım, ama çok sık görüşmediğim insanlarla daha çok vakit geçirmeye başladım ve onlardan biri çok kısa bir zaman dilimi içerisinde benim için çok değerli biri haline geldi. Birlikte çok güzel vakit geçiriyorduk, aşırı konuşkan değildi belki ama birbirimizi anlayabiliyorduk. O da çok uzun bir ilişkiden yeni çıkmıştı ve bir süre ikimiz de hiçbir şey yaşamak istemiyorduk. Birbirimize rahat rahat dokunuyor, şımarıklıklar yapıyor, birlikte uyuyor, iki kişilik planlar yapıyorduk ama hiçbir cinsel çekim yoktu, bazen davranışlarımız iki kardeşinkine benziyordu. Dışarı çıktığımız bir gün ikimizin üstünde de bir ağırlık vardı. E hadi madem eve gidelim yatalım dedik. Eve girdiğimizde elektrikler yoktu, uğraşacak bir şeyler olmayınca direk uzandık. Sırtı ağrıyordu biraz ben ona masaj yaptım, sonra yer değiştirdik. Yorulduğunda ellerini iki yana koyup eğildi dudağıma yakın bir yere bir öpücük kondurdu.

Üstümden kalkmadan aynı yeri birkaç kere daha öptü. Ben de biraz ona doğru döndüm birbirimizi hiç yadırgamadan öpüşmeye başladık. Uzun zamandır sadece yatak odasında gördüğü adamlarla sevişip, sonrasında hızlıca çıkıp hayatına devam etmeye alışmış ben, uzun uzun, hiç acele etmeden seviştim onunla. Ki muhtemelen son ilişkimde beni zorlayan bazı durumların psikolojik etkisinden dolayı o gün canım ilk seferimden daha çok acıdı. Fakat hiçbir endişe duymadım, kendimi zorlamadım ve dayanamadığım noktada bitirdik.

Yatakta uzanırken bundan sonrası için konuşmaya başladık. İlişki istemediğimizi biliyorduk ve ortak bir çevremiz vardı birine anlatırsak herkesin haberi olurdu. Yadırgamazlardı da, bir önceki partnerim biliniyordu ve şu anda bunun konuşulmasına hazır değildim. O yüzden gizli tutmaya karar verdik. Fakat o sırada önceki partnerimden ona hiç bahsetmediğimi fark ettim ve tanıdığı bir kişiyle beni hayal edebilmek onu biraz rahatsız etti. Nedense ben daha çok dert ettim bunu, hatırlamak istemediğim o geçmişin şu anda tekrar karşıma çıkması canımı sıktı.  O günden sonra iş sebebiyle on gün görüşemedik. Sürekli konuşuyorduk, döndüğü gün bir kez daha birlikte olduk. Ben de sürekli onu düşünürken bulmaya başladım kendimi. Hislerimin arkadaşlık boyutunu geçmeye başladığının farkındayım ama bu noktada bunu söylemek doğru gelmiyor. Bunun başlıca sebebi karşılığı olduğunu düşünmemem, bir diğer sebebi zor bir ilişkiden sonra şu an yaşadıklarımın yaşattığı hislerin boyutunun gerçeğin biraz üstünde olduğunu düşünmem, son olarak da bunların hiçbiri geçerli olmasa bile birkaç ay sonra taşındığımda her türlü bitecek olması…

Bir seks bağımlısıyla söyleşi 2: birçok duygusal ilişki nasıl oluyor da oluyor?

Birkaç gün önce başladığım söyleşi dizisinin ikinci bölümündeyiz şimdi. Canan Irmak 30’lu yaşlarında, evli ve iki çocuk annesi. Bana mesaj attığında “yaklaşık altı ay önce seks bağımlısı olduğunu keşfettiğini” söylemişti. Canan bir blog açıp kendi deneyimlerini paylaşmak istiyor. Bense burada kendi kaygılarımı ona dayatıp kendi özgüvensizlik sorunlarımı çözmeye çalışıyorum. İlk söyleşide, Canan’ın çok-eşlilik deneyimine giriş yapmıştık. Bu ikinci söyleşide, olayın duygusal boyutlarına odaklanmak istedim.

Duygusal ilişkilerinle cinsel ilişkilerin arasındaki bağlantı nasıl?

Duygusal olarak aynı frekansta olmadığım, yada kendime dair bir şey paylaşamadığım kimseyle bu konularda ne konuştum ne de birlikte oldum.

Mutlaka bir paylaşımım olmalı. İster kafalar uyacak de ister başka bir şey. Bir şekilde kendimi anlatmalıyım karşımdakine. Sadece iki kişiyle sırf ilişki olsun diye ilişkiye girdim ve tekrar görmeyeceğim insanlardı.

İlişkilerinin süresi hakkında biraz bilgi verebilir misin bir fikir edinmem için. Aylarla mı ifade ediliyor? Hafta mı? Çok daha uzun süren var mı?

Şu anki ilişkilerimin bir kısmı aylar bir kısmı haftalarla ifade edilebilir. Öyle çok uzun zamandır süregelen ilişkiler değil. Yalnız bu 10 kişiye dahil olmayan birisi var. Onunla bir 10 sene kadar önce ilişki yaşamıştık. Şu anki durumumuz dostluk.

Partnerlerinin, hiç cinsellik içermeyen zaman geçirmek gibi bir talebi oldu/oluyor mu? (Sinemaya gitmek, yürüyüşe çıkmak, dans etmeye gitmek vb.) Sen nasıl yanıt verdin?

Öyle bir taleple karşılaşmadım hiç maalesef. Gerçi olsa da karşılayabilir miyim bilmiyorum.

Ben çalıştığım için ve evli olduğum için, haftasonu ve gündüz saatlerinde fırsat buluyorum. Sabah bir kahvaltı yapıyoruz. Sohbet ediyoruz. Sonrasında direkt olarak cinsellik. Onun haricinde bir etkinliğimiz olmuyor.

Eşinle ve partnerlerinle duygusal paylaşımının nasıl? Dertlerini, kaygılarını kimlerle paylaşıyorsun? Kişisel sorunlarını çözmek için kim sana destek veriyor? Nasıl?

Eşimle epeydir duygusal bir paylaşımım yok. Diğerleriyle de şu an 4 kişiyle her türlü derdimi paylaşıyorum. Ama karakterim sormadan gelen tavsiyeye karşı katıdır. Çok akıl danışmam. Havadan verilen aklı da kolayca kabul etmem.

Partnerlerin kendi kişisel dertlerini seninle paylaşıyorlar mı? Ya da, paylaşmak istiyorlar mı? Sen, paylaşmalarını ister miydin?

Neredeyse hepsi sohbet sever. Zaten ana kriterim sohbet edebileceğim kişiler. Kimisi her derdini açıyor, kimisi daha önceki maceralarını anlatıyor. Kimisi soru soruyor neden böyle oldu gibi? Akıl almak isteyen oluyor. Ama genel sohbetlerimiz hep cinsellik etrafında dönüyor.

Evet ben isterim kişisel sorunlarını paylaşmalarını, ancak iki taraflı olarak çok derin sohbet edersek bağ kurarız diye çekiniyoruz.

Duygusal anlamda kendini tatmin olmuş hissediyor musun (Partnerlerin sana yeterince ilgi alaka gösteriyorlar mı?)

Ben bir seks bağımlısı olduğum kadar ilgi bağımlısıyım da. Gün boyu bana mesaj atanlar var. Onlar sayesinde evet tatmin olmuş hissediyorum. Aslında bence olması gereken; normal arkadaşlık, dostluk kurmak; bunun yanında da bonus olarak seks yapmak. Yani evet bağımlıyım ama sırf seks olsun diye yapmayı da uygun bulmuyorum. Her zaman söylerim, bir şekilde ruhuma dokunamayan insan bedenime dokunamaz.

Bahsettiğin ilişki modeli, bir ana ilişkinin etrafında birçok ikincil ilişkinin olduğu bir çok-aşklılık modeline benziyor. (Gerçi çok-aşklılıkta bu modelin tanımında tüm bireylerin durumun net olarak farkında olmaları ve açıkça rıza göstermeleri gerekir.) Bu birincil/ikincil türü model kullanan insanlar, bazen birincil ilişkilerinde haftada birkaç gün “izin günü” anlaşması yapabiliyorlar; böylece ikincil ilişkilerini güçlendirmek için de her hafta birkaç gece ayırabiliyorlar. Böyle bir şeyi denemek ister miydin? Sence eşinle olan ilişkine olumlu bir etkisi olur muydu? Diğer ilişkilerine nasıl bir etkisi olurdu?

Kesinlikle denemek isterdim. Bana katkısı olurdu çünkü bütün ilişkilerimi daha rahat yaşardım. Böylece bu ilişkileri döndürmek için girdiğim stres azalırdı. Diğer ilişkilerim güçlenir miydi??? Orası biraz şaibeli. Çünkü neredeyse hepsi evli ve böyle bir rutine giremezler. Eşimle olan bağımı nasıl etkilerdi açıkçası bir fikrim yok. Ama bu özgürlüğü bana sağladığı için memnuniyetim ve saygım artardı ona karşı.

Bu konuyu toparlamadan önce, son bir soru daha sormak istiyorum. Genellikle “bağımlılık” sözcüğünü sağlık sorunları için, yani tedavi edilmesi gereken bir şey olarak kullanıyoruz. İlk mesajından beri kendini “seks bağımlısı” olarak tanımladığın için soruyorum: Cinsel dürtülerinin normal hayatî ve sosyal işlevlerine mani olacak düzeyde olduklarını düşünüyor musun? Bu teşhisini doğrulatmak için bir uzmanla görüşmeyi düşündün mü?

Evet günlük yaşantımı epey zorluyor. Her baktığım erkek için acaba nasıldır diye düşünüyorum. Gün boyu seks ya da bağlantılı şeyler düşünmek çok zor. Her an bir ilişkiye hazır gezmek de öyle. Oldum olası erkeklerle olan arkadaşlığım normal arkadaşlık sınırlarına sığmadı. Çünkü devamlı flörtleşme halinde oluyorum. Birkaç uzmana danıştım. Bağımlılığımı onayladılar. Ancak tedavi edilmesini ister miyim o noktada emin değilim. Tanıştığım, ilişki yaşadığım kişilerin çoğu bunun bulunmaz bir nimet olduğunu ve tadını çıkarmam gerektiğini söylüyor. Bu taraftan bakınca da, evet, kadınların çoğu cinsel ilişkilerinden acı dolu tecrübelerle ayrılıyor, orgazm yaşayamıyor, cinselliği yanlış tecrübe ettikleri için insanoğlunun en önemli aktivitelerinden biri olan bu konuda doyuma ya da hazza eremiyorlar. Bense bunu defalarca; üstelik acıdan da haz duyarak, neredeyse gün boyu yaşıyorum. Ve bununla mutluyum sanırım. Tedavi istememe sebebim bu yüzdendir. Eksileri de çok ama artıları da :)


İlk söyleşiyi sıfır yorumla sonlandırmıştım. Bu yazışma esnasında aklıma gelen birkaç şeyi paylaşarak bitirmek istiyorum bu söyleşiyi. Üçüncü ve son söyleşide daha teknik/pratik ve belki daha kişisel sorular soracağım.

Öncelikle, on bir partner yüksek bir sayı benim için. Son on yıldır açık ilişki deneyimlerimde eş-zamanlı olarak en fazla beş partnerim oldu (ki bunlardan bir kısmını çeşitli sebeplerle çok seyrek görüyordum). Ancak evlilik şartları altında ve sırf haftasonu kahvaltılarıyla düşününce, eşinden başka elinin altında 10 müsait erkek olması çok da yüksek bir sayı olmayabilir. Canan’ı şahsen tanımıyorum. Bu kırk mesaj dışında da başkaca bir bilgim yok onun hakkında. Ancak yanıtlarında sadece yüksek libidolu bir dönem yaşayan bir kadın görüyorum. Bir kadının yüksek libidosu olmasında, bunu kabullenip harekete geçmesinde ve deneyimlerini başka insanlarla paylaşmak istemesinde hiçbir tuhaflık yok. (Gerçi, cinsel sağlık hususunu açmak istiyorum sonraki söyleşide.)

Üstelik, cinselliğini benimseyip üstlenen bir kadından öğreneceğimiz birçok şey olabilir. Blogunu merakla bekliyorum açıkçası.

Seks yoksa ilişki yok mu?

Burada birçok kez “İlişki yoksa seks yok mu?” sorusu hakkında yazdım. Yani, biriyle seks yapmak için illa ki onunla bir aşk ilişkisinde mi olmamız gerektiğini sorguladım. (Sorgulamak lafı çok moda olduğundan böyle yazıyorum. Yoksa sorguladığım falan yok, basbayağı kendi yanıtları yazdıydım.)

Şimdi bunun tersini sorgulamak istiyorum. Bu sefer net bir yanıtım da yok hem.

Uzun süreli bir ilişki, cinsellik olmadan sürdürülebilir mi? Tabii ki, yaşıma başıma bakmadan 20-30 yıllık ilişkileri eleştirmek niyetinde değilim. Benim derdim daha ziyade şu: Tek bir partnerim olduğu zamanlar cinsel ilgim zamanla ve hızla azalıyor.

Eğer partnerimin ilgisi de aynı hızla azalmıyorsa ortaya dengesiz bir durum çıkıyor.

Asıl soru ise şu: Diyelim ki hem benim hem de partnerimin libidomuz azalarak bitiyor ilişkide. İlişkinin geriye kalan kısmını nasıl değerlendiririm?

Örneğin başka bir ilişki düşünürsem: hiç sevişmeyen bir çiftin ilişkisi bence mutlu bir ilişki midir? (Burada politik doğruculuk adına konunun aseksüellik olmadığının altını çizeyim: İlişkiden önce – ve varsayımsal olarak ilişkiden sonra da – cinsel arzusu olan insanlardan bahsediyorum.)

Sanırım sarılıp uyumadığım, sokakta el ele yürümediğim bir ilişkiye ilişki demem. Ama seksi bu gibi küçük romantik şeylerle değil, arzu, heyecan, ihtiras gibi şeylerle ilişkilendiriyoruz galiba genellikle: Sevgilini çekici bulmak, sevgilini arzulamak, ilişki için gerek şart mıdır?

Bunlara yanıtım büyük ölçüde evet. Ama tekrar edeyim: Hiç on yıllık ilişkim olmadı, öyle bir durumda ne yapılır nasıl edilir bilmiyorum, burada ahkam kestiğim konu 4-5 yıllık ilişkiler. (Zaten ohooo, bende libido azalması ilişkide birinci yılın bitmesiyle başlıyor bile.)

Daha doğrusu şöyle söyleyeyim: İki insan, aylarca hiç cinsel ilişki yaşamadan gayet mutlu mesut yaşayabilirler. Ama geçmişte birbirlerine duyduğu arzudan geriye hiçbir şey kalmadıysa, ilişkileri çok başka bir yere gitmiş demektir. Bu gittiği yer iyi de olabilir kötü de, bununla ilgili doğrudan bir yargıda bulunacak değilim. Kendi durumumda ise gereği düşünüldü: eğer epi topu bir yılda ilişkimde arzum sönümleniyorsa, yani ilişki bir yılda başladığı noktanın çok ötesinde bir yere erişiyorsa, bende bir öküzlük var demektir.

Kelebek eki köşe yazarı değilim ama, bir anlamda, partnerimle ilişkiye başlarken duyduğum hisleri kendime hatırlatmamda fayda var. Yani bu libido azalmasına karşı aktif direniş örgütlemem lazım.

Birkaç yönteme önceki yazılarda değinmiştim. Bu listeyi çeşitlendirmeliyim.

#direnlibido